İstanbul'un 561'inci fetih yıl dönümü dolayısıyla İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi işbirliğinde düzenlenen "2. Uluslararası Osmanlı İstanbul'u" Sempozyumu devam ediyor.
Osmanlı dönemi İstanbul'unun tüm boyutlarıyla tartışıldığı sempozyumda, Florida Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hakan Özoğlu, "İki İtalyan Seyyahın Gözünden Büyük İslam Şehrinin Dönüşümü" konulu sunumunu, Edmondo de Amicis'in "Constantinopoli"si ve Giuseppe Antonio Borgese'nin "Konstantinopoli'nin Sonbaharı" kitaplarını karşılaştırarak anlattı.
İki seyyahın gözünden 1876'dan 1926'ya kadar İstanbul'daki değişimi örneklerle sunan Özoğlu, şunları kaydetti:
"Camilerin renginden yeşilin tanımına kadar her iki kitapta da büyük farklılıklar gözlenmiştir. Yeşil, bir zamanlar şehrin rengi iken, Borgese'de yeşil mezarlıkların yosunları ile özdeşleşmiştir. Özellikle bir kırılma noktasında olan İstanbul, Osmanlı ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti arasında renklerini, kokularını, kültürünü tamamen farklı bir yere taşımıştır. İstanbul'un ruhu bir paradoksa girmiş, İstanbul metropolitanlaşmış ve bu yorgun metropoliste artık Konstantiniyye'ye yer kalmamıştır."
İstanbul'da meydana gelen yangınlar
İslam Araştırmaları Merkezi'nden (İSAM) Kenan Yıldız da 1782'de İstanbul'da meydana gelen üç yangının şehre zararlar verdiğini bildirdi.
Yangınların sonuncusunun ve en büyüğünün, 23 Ağustos 1782'de yaşandığını anlatan Yıldız, Cibali'de başlayan yangının, İstanbul'un gördüğü en dikkati çeken felaketlerden biri olduğunu belirtti.
"Tahtımı veririm, mültecileri vermem"
Sempozyumda, Osmanlı İstanbul'unda Polonyalılar üzerine sunum yapan Paulina Dominik, özellikle 1800'lerin sonlarında pek çok Polonyalı'nın İstanbul'a gelerek Galata ve çevresinde yaşadığını aktardı.
Polonyalıların, ordudan maliyeye pek çok yerde görev de üstlendiği, pek çoğunun Müslüman isimleri alarak hizmet verdiğini anlatan Dominik, Osmanlı'nın, Polonya'nın Rusya'ya karşı mücadelesinde destekçileri olduğunu kaydetti.
Dominik, "Öyle ki, Rusya 1849'da Osmanlı'ya sığınan Polonyalıları istediğinde devrin padişahı Sultan Abdülmecid, 'Tacımı, tahtımı veririm, mültecileri vermem' demiştir" ifadesini kullandı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yahya Araz da Osmanlı'da kadınların hasta bakıcılığı, süt anneliği gibi birçok alanda hizmet verdiğine işaret ederek, şöyle devam etti:
"Aileleriyle çalışanlar da vardır. Ayrıca Osmanlı'da çocuk çalışanlar da yaygındı. Bu çocuklar daha çok kimsesiz, yetim çocuklardır. Başka ailelere evlatlık verilmişlerdir. Bir kısmı taşra kökenli, yüzde 20 kadarı Karadeniz bölgesinden diğer bir kısmı da muhacirdir. Yüzde 10 kadarı da terk edilmiş çocuklardır."
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi Burcu Kurt ise Osmanlı mutfağında 15'inci yüzyıldan itibaren saray sakinleri tarafından özellikle içecekleri soğutmak amacıyla kullanılan kar ve buzun, İstanbul halkı tarafından da yaygın olarak tüketildiğini belirtti.
İstanbul'da, "karcı esnafı" tarafından doldurulan birçok kar kuyusu bulunduğunu ifade eden Kurt, kar kuyularının, 10-15 metrelik kuyulardan oluştuğunu, kışın doldurulan karın, yazın kesilerek kullanıldığını anlattı. - İstanbul
Son Dakika › Güncel › 2. Uluslararası Osmanlı İstanbul'u' Sempozyumu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?