Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) Yönetim Kurulu ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan, "Bırakın sadece Müslüman mazlumları, dünyanın dört bir yanındaki mazlumların yanına giden, onların acılarına ilaç olmaya çalışan Türkiye'den başkasını göremiyorsunuz." dedi.
Erdoğan, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından Haliç Kongre Merkezinde düzenlenen 11. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumunun açılışında yaptığı konuşmada, Allah'ın birliğine olan inancın, sosyal hayatta olması gereken yansımasının ümmet olarak bir araya gelinmesi olduğunu söyledi.
Epeyce süredir, ümmet olmanın şuurunun erozyona uğradığını, İslam dünyasının dört bir yanında tefrikaların olduğunu, sadece Anadolu coğrafyasında dahi birbiriyle konuşmayan, birbirini tanımayan İslami grupların, cemaatlerin, dindar insanların olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Cemaatlerimiz, vakıflarımız, derneklerimiz, gruplarmız, ismine ne derseniz deyin, ne kadar güçlü ve büyük olurlarsa olsunlar eğer biz İslam ümmeti olma, bir olma idealine yaklaşamıyorsak o zaman biliniz ki bizlere yazıklar olsun. O cematimiz, o grubun parçası oluşumuz bizi ümmet olmaya taşımıyorsa o zaman demek ki birlik dini olan İslam'ı tam anlamıyla idrak edemiyor, yaşamıyoruz demektir. Yani inancımızın sosyal hayatımıza yansımasını başaramamışız demektir. Said Nursi, tevhid inancını nasıl yaşamamız gerektiğini, iman hakikatlerini bize aktarırken işte bu ümmet bilincine de ümmetin en sıkıntılı zamanlarında dikkat çekmiş. Bugün ümmetin umudu yine bu topraklarda. Daha yakın zamanda Bangladeş'te Arakan'dan göç eden garibanların yanına gittiğimizde baktık ki Türkiye'den başkası onların yanında değil. İşte Somali'de, bakıyorsunuz Somalili garibanların yanında Türkiye'den başkası yok. Bırakın sadece Müslüman mazlumları, dünyanın dört bir yanındaki mazlumların yanına giden, onların acılarına ilaç olmaya çalışan Türkiye'den başkasını göremiyorsunuz. Niçin? Çünkü bu iman şuuru, bu ümmet bilinci, mazlumun yanında durmayı, zulme karşı duruşu aynı zamanda temsil etmektedir."
"Müslümanların en büyük ihtiyacının birlik olmak"
Bilal Erdoğan, iman etmenin aktif bir pozisyonu işaret ettiğini dile getirerek, "Bizler Müslümanlar olarak ümmet olma, birlik olma yolunda, birbirimizi doğruya ve hayra davet ederken aynı zamanda yanlışlarımızı gördüğümüzde ikaz etmesini bilebilmeliyiz." dedi.
Erdoğan, 28 Şubat sürecine değinerek, "O zaman o direnişi bozanlara 'Sizle bir daha düz yol yürümeyeceğiz' diyebilmeliydik. O zaman bizimle beraber olmayan, zulme karşı durmayanlara 'Bundan sonra biz sizi ümmetin parçası, bu yürüyüşün parçası olarak göremeyeceğiz.' diyebilmeliydik. O zaman hep birlikte maalesef bir gaflet içinde bulunduk. Birbirimizi doğruya, zulme duruşa karşı davet edemedik ve maalesef ondan sonra yaşadıklarımız malum. Ümmet çok büyük bir fitneyle karşı karşıya kaldı." diye konuştu.
Müslümanların en büyük ihtiyacının birlik olmak, birbiriyle kucaklaşmak olduğuna işaret eden Erdoğan, "Bunun için cesur olmak zorundayız. Said Nursi, hapislere girmekten nasıl imtina etmediyse bizler de külfetten, zorluktan kaçınmamalıyız. Bu bizim imanımızın, inancımızın aynı zamanda bir parçasıdır, gereğidir." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, 28 Şubat zorluklarını çekmek istemeyenlerin, o zorlukların altına girmemek için yan yollar üretenlerin o iman nurunu taşımadıklarını gösterdiklerini vurgulayarak, şimdi dünyanın büyük bir bilinmeze doğru ilerlediğini anlattı.
"Acaba Müslümanlar dünyanın bu mücadelelerini yüklenmeye hazır mı?" sorusunun sorulması gerektiğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"İnanın bu mücadeleleri göğüsleme vakti geldiği zaman eğer bu ümmet bilincini, şuurunu yeniden ihya edemezsek o zaman bu zorlukların altında kalırız. Bizim yapacağımız hiçbir şeye Rabbimizin ihtiyacı yok. Ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz. Birbirimizi Allah rızası için sevmek zorundayız. Müslüman kardeşimizin yanında durmak zorundayız. Bütün Müslümanlara karşı açık olmak zorundayız. Ülkemizde inançlar üzerindeki baskıların kalktığı bir dönemde, kendimizi, sosyal yapılarımızı yeniden gözden geçirmek zorundayız. İnsanlara sadece Allah'a kul olmayı öğretmek, anlatmak zorundayız, kula kulluktan kurtarmak zorundayız. Çünkü bugün dünyada bilinmeyen en önemli hakikatlerden birisi tek olan Allah'a olan imanın insanlığı özgürleştiren yegane dinamik olduğudur ve bunu insanlara hep birlikte anlatmak zorundayız. Yaşayarak anlatmak zorundayız ve Said Nursi'nin yazdığı hakikatleri paylaşarak anlatmak zorundayız. Zulüm kula kulluktan doğar. Kula kul olanlardan doğar. Kendine sahte kutsallar üretmekten doğar. Onun için bizler tek olan Allah'a kulluk paydasında birlik, kardeş olmak, omuz omuza durmak zorundayız. İnşallah böyle olabilirsek inanıyorum ki 21. yüzyıl inanların asrı olacaktır. Anadolu Müslümanlarının öncülüğünde olacaktır ve inşallah 21. yüzyıl dünyadaki birçok zulümlerin de son bulduğu asır olacaktır."
"FETÖ üzerinden, Said Nursi ve Risale-i Nur'a bakmak fitnedir"
İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz da Said Nursi'nin çalışmalarına ilişkin bilgi vererek, Nursi'nin takipçilerine imanla ahlakın ayrılmaz bir bütün olduğunu öğrettiğini söyledi.
Nursi'nin, talebelerinin ülke barışında oynadığı rolün, her türlü izahtan vareste olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Bizzat kendisi maruz kaldığı her türlü muameleye rağmen müsbet hareketten asla geri durmamıştır. Devletin ve milletin aleyhinde hiçbir teşebbüse katılmamıştır. Ancak bugün görüyoruz ki kendisini haksız bir şekilde ona mal eden bir terör grubu, ülkemiz için, bütün dünyada, en büyük fitne hareketlerinden biri haline gelmiştir. Nur cemaati ya da Risale-i Nur Külliyatı içerisinden çıkmakla eleştirilen bu yapıyı, aslında Nurculuk 1980'li yıllardan itibaren kendi içinden atmıştır. FETÖ üzerinden, Said Nursi ve Risale-i Nur'a bakmak fitnedir. Bu yapı üzerinden topyekun Nurculuğu okumak, buradan Said Nursi ve onun eserlerini aynı kategoriye sokarak değerlendirmek, hatta cemaat ve tarikatlerin hepsini aynı kefeye koymak büyük bir yanlıştır. Cemaat ve tarikatlerin ise en büyük yanlışı ekonomik ve siyasi bir güç haline ulaşmaları sonucu, güç zehirlenmesine kapılarak devlete meydan okumaya kalkışmalarıdır. Yoksa irfan ocağı olan bu kurumlar tarih boyunca toplumumuzun kan ve can damarlarını oluşturmuştur."
"FETÖ, süfli emellerine Risale-i Nurları da alet etmeye cüret etmiştir"
İstanbul İlim ve Kültür Vakfı İcra Kurulu Başkanı Said Yüce de şunları kaydetti:
"Her büyük davada ve eserde olduğu gibi, Risale-i Nur'un da nüfuzundan istifade etmek ve onun sırtında onun gayelerine tamamen ters yönlere doğru yol almak isteyenler ile bu büyük eser arasındaki farklar daha da aşikar şekilde ortaya çıkıyor. ve bu dünyanın cehennemi şartları altında en tatlı dillerle cenneti anlatan ve en amansız düşmanlarını da imanlarını kurtararak cenneti kazanmaya çağıran bir ruhun asaleti ile yaşadığı yerden, etrafa beddualar savuran bir ruhun sefaleti, bütün açıklığıyla herkesin gözleri önüne seriliyor. FETÖ isimli bu şer şebekesi kendi söylem ve eylemlerine meşruiyet üretmeye çalışırken, tüm mukaddes değerleri süfli emellerine alet ettiği gibi Risale-i Nurları da alet etmeye cüret etmiştir. Çok şükür ki Rabbimizin lütfuyla, aziz milletimiz ve devletimiz bu kirli hedefleri olanlara fırsat vermemiştir. ve vermeyecektir."
Yüce, bugünün Türkiye'sinin birçok ülkede olan kan, gözyaşı, mezhep ve etnik çatışmalardan uzak, huzur içinde bir ülke olmasında Said Nursi'nin de yazdığı eserlerin, ortaya koyduğu "müsbet hareket" tarzının ve metodunun da önem taşıdığını sözlerine ekledi.
Son Dakika › Güncel › 11. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?