Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz, Avrupa Birliği (AB) üyeliği için bir hedef tarihin belirlenmesini talep ettiklerini belirterek, " Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için en uygun tarihin, müzakereleri 4 ila 5 yıl süreceğini tahmin ettiğimiz Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması'nın yürürlük tarihi olabileceğine inanıyoruz" dedi.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'nda konuşan Yılmaz, Türkiye'nin AB yöneliminin Türk iş dünyası için öncelikli bir konu olduğunu söyledi.
Yılmaz, 17. yılı doldurulan Gümrük Birliği ve süregiden yasal uyum süreci bağlamında Türkiye'nin ekonomisi ve toplumsal yaşamının Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini kaydetti.
Bir süredir duraklayan AB üyelik sürecinin yeniden hedefe yerleştirilmesi ve rayına oturtulması gerektiğini aktaran Yılmaz, "TÜSİAD olarak 'Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu' başlıklı 22 numaralı faslın hemen ardından da 'Yargı ve Temel Haklar' başlıklı 23 numaralı ve 'Adalet, Özgürlük ve Güvenlik' başlıklı 24 numaralı fasılların müzakereye açılmasını ısrarla talep ediyoruz" dedi.
Toplantıda AB üyelerine ve yetkililerine seslenen Yılmaz, "Bu fasılların müzakereye açılmasından kim zarar görebilir? Bu başlıkları kapalı tutmaktan kim ne fayda sağlayabilir? Bu alanda gerçekten AB'nin yapıcı ve samimi tutumuna ihtiyacımız var" şeklinde konuştu.
Bununla birlikte AB üyeliği için bir hedef tarihin belirlenmesini talep ettiklerini vurgulayan Yılmaz, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için en uygun tarihin, müzakereleri 4 ila 5 yıl süreceğini tahmin ettikleri Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması'nın yürürlük tarihi olabileceğine inandıklarını dile getirdi.
Brookings Enstitüsü'nde TÜSİAD araştırmacısı olarak görev yapan Profesör Kemal Kirişci'nin Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması projesinin önemini analiz eden ve ayrıca Türkiye'ye etkilerini değerlendiren bir rapor hazırladığı bilgisini veren Yılmaz, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu rapor Türkiye'nin Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması'nın dışında kalmasının, ülkenin ekonomik gelişmesine ve demokratik derinleşmesine sekte vuracağını gösteriyor. Rapor aynı zamanda Türkiye'nin projenin içinde yer almaması durumunda, ekonomik ve siyasal anlamda batı değerler sisteminin dışına kayacağını da vurguluyor. Türkiye'nin Batının bu yeni entegrasyon projesinin dışında bırakılması kabul edilemez, sürecin her aşamasını iş dünyası olarak yakından takip etmeliyiz ve takip edeceğiz."
"Umudumuz askeri bir müdahale olmaksızın Suriye'de kalıcı bir çözümün sağlanabilmesi"
Muharrem Yılmaz, herkesi derinden etkileyen Arap Baharı'yla yeşermeye başlayan demokrasi umutlarının Mısır'da yapılan ve herkesi hayal kırıklığına uğratan darbeyle büyük yara aldığını söyledi.
Bu konuda hükümetin verdiği ilkesel tepkiyi yürekten desteklediklerini belirten Yılmaz, "Darbe zehirdir, panzehri ise demokrasidir. Bu bağlamda, bütün bu toplumlara örnek olacak bir demokrasi ve hukuk devleti seviyesine ulaşmamız, onlara verebileceğimiz en önemli destek, en büyük yardım olacaktır" ifadelerini kullandı.
Arap Baharı'nın rüzgarlarının Suriye'yi etkilemeye başladığında Türkiye'nin sürecin barışçıl bir şekilde yönetilmesi için çok gayret sarf ettiğini aktaran Yılmaz, ne yazık ki iç savaşın engellenemediğini ve krizin bu boyuta vardığında, izlenen siyasetin etkili olamadığı gibi Türkiye'nin savaşın bir tarafı gibi görülmesine de yol açtığını dile getirdi.
Bugün itibariyle uluslararası toplumun siyasi bir çözüm için somut ilerlemeler kaydettiğini vurgulayan Yılmaz, umutlarının askeri bir müdahale olmaksızın Suriye'de kalıcı bir çözümün sağlanabilmesi olduğunu belirterek, "Türk dış politikasının, ülkemizi ihtilafların değil çözümün tarafı olarak konumlandıran ve köklü barışçı gelenekleriyle uyumlu bir eksende yönetilmesini bekliyoruz, ümit ediyoruz" şeklinde konuştu.
Türkiye'de giderek yaygınlaşan Batı karşıtı söylemin hem yurt içinde, hem de yurt dışında belirgin bir huzursuzluk yarattığını gözlemlediklerinin altını çizen Yılmaz, birçok ülkenin Türkiye'ye düşman olduğu söylemi ve başta Batı dünyası olmak üzere çevredeki ülkelere yönelik kullanılan sert üslubun Türkiye'nin uluslararası toplum nazarında sözünün ağırlığını azalttığını ifade etti.
Son dönemde Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi'nin iletişimin mahremiyetini hiçe sayarak bilgi toplamasının Avrupa'da ve özellikle Almanya'da yalnızca tepki değil bir infial yarattığına işaret eden Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ancak o konuda ortaya çıkan ciddi gerginlik, müttefiklerin yakın işbirliğini sürdürmelerini engellemiyor. İncitici, dışlayıcı söylemlerin, siyasi iklime hakim olmasına rastlanmıyor. Bu yaklaşımı, bu tutumu iyi anlamamız gerekir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminden beri ve Cumhuriyet ile birlikte benimsediğimiz modernleşme hedefinde referans olarak kabul ettiğimiz batının bir başka önemli özelliği ise demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve tüm inançlara saygılı laik yönetim anlayışını benimsemiş olmasıdır. Bireysel özgürlüklerin korunduğu, yargı bağımsızlığını gözeten, hukuk devleti anlayışının hakim olduğu ortam, aynı zamanda ekonomik refahın da sağlanabilmesi için de gereken ortamdır. Özünde 'Türkiye–AB Katılım Ortaklığı' belgesi uyarınca uymayı taahhüt ettiğimiz, Kopenhag siyasi kriterlerinin içeriği de bundan ibarettir. Bunlardan uzaklaşmak Türkiye açısından bir çıkmaz yola girmek demektir.
Türkiye'nin içine en çok kapandığı bir dönemde,1997 yılında kamuoyuyla paylaştığımız ve demokratikleşme konusunda en önemli referans kaynaklarından birisi sayılan 'Türkiye'de Demokrasi Perspektifleri' raporumuzdan beri bahsetmiş olduğum bu ilkeleri ve sivil siyasetin üstünlüğünü ön plana çıkartan bir tavrı benimsedik. Türkiye'nin mazeretler arkasına sığınmadan demokratikleşmesini, hukukun üstünlüğünün sağlanmasını ve bağımsız, tarafsız yargı talebimizi her platformda söyledik. Kürt meselesinin çözümünden yana tavır aldık. Önerilerimizi, gereken zamanlarda kamuoyu ve siyaset kurumuyla paylaştık."
"Kürt meselesinde hükümetin başlattığı çözüm sürecine başından beri destek olduk"
Yılmaz, Kürt meselesinde hükümetin başlattığı çözüm sürecine başından beri destek olduklarını söyledi.
Cizre'de gerçekleşen yatırım zirvesiyle bu konunun ekonomik boyutunda, üzerlerine düşen sorumluluğu alacakları mesajını en açık ve yalın bir şekilde verdiklerini belirten Yılmaz, "Çözüm sürecinin başarısızlığa uğramaması için gerekli tüm çabaların gösterilmesinden yana tavır aldık" dedi.
Yaklaşık 10 aydır ülke sathında şiddetin ve terörün durmasının toplumun tüm kesimleri tarafından memnuniyetle karşılandığını, bu durumun sürecin başarılı bir evresi olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Yılmaz, bu huzur ortamını kalıcı kılınmasını sağlayacak olan en önemli unsurlardan birisinin gündemdeki yeni demokratikleşme paketi olduğunu, paketin üç amaca hizmet etmesini beklediklerini aktararak şöyle devam etti:
"Birincisi şiddet ve terörden arındırılmış olan ortamı ve toplumsal huzuru kalıcı hale getirecek siyasi adımların atılması. İkincisi Türkiye'de temel hak ve özgürlükler konusunda geriye gidildiğine dair son dönemlerde gözlenen ve yaygınlaşan izlenimlerin ortadan kaldırılması ve güven ortamının arttırılması. Üçüncüsü ise AB süreci ve çözüm sürecinin gereklerine uygun bireyi esas alan özgürlükçü bir Anayasa hazırlama çalışmalarına ivme kazandırılması."
Söz konusu paketin Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin yasalarla karşılanabilecek tüm eksikliklerini tamamlamak için çok önemli bir fırsat sunduğunu vurgulayan Yılmaz, konuyla ilgili şunları söyledi:
"Bu önemli fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek AB sürecinde Türkiye'nin elini olağanüstü şekilde kuvvetlendirecektir. Demokratikleşme paketinden bahsederken, unutulmasına izin vermek istemediğimiz bir büyük acıya, bir büyük soruna da değinmek istiyorum. Türkiye'nin bazıları kırk yılını aşmış, uzun bir faili meçhul veya aydınlatılmamış siyasi suikastler ve kıyımlar listesi var. Yıllardır gerçekler ortada yok. Hrant Dink'in ailesinin umutsuzluk haykırışlarına duyarsız kalmak mümkün değil. Türkiye'nin demokratikleşme paketini, yeni anayasayı, Kürt sorununun çözümünü konuştuğu bir dönemde, karanlıkta kalan bu acı olayları aydınlığa kavuşturarak, bu ağır yükten de kurtulması gerektiğini bir kez daha belirtmek isteriz. Türkiye 2000'li yılların başından bu yana sistemini özgürleştirmek, sivilleştirmek ve demokratikleştirmek yönünde ciddi adımlar attı. Ekonomisini, reformcu bir ruhla ve disiplinle yönetti. Refah düzeyinde kayda değer gelişmeler sağlandı. Uluslararası siyasette itibar ve ağırlığımız arttı. Sonuç olarak bu dönemin kazanımları, Türkiye'nin örnek bir ülke olarak görülmesini sağladı. Dünyanın hızla geliştiği ve yeniden yapılandığı bu dönemde, bu kazanımlarımızı güçlendirmeye ihtiyacımız var. Bu kazanımlarımızdan geriye gitmek, hepimize haksızlık olacaktır. Toplumu yoran, ayrışma ve kutuplaşma kaygıları yaratan sert söylem ve gerginliklerden kaçınmalı, Cumhuriyetimizin 100. Yıl hedeflerine kilitlenerek, uzlaşma ve özveri içinde çalışabilmeliyiz. Hiç şüphe yok ki, TÜSİAD Türkiye'nin yeni reformlara ve güçlü bir atılıma imza atabilmesi için gereken en geniş desteği, üyeleriyle birlikte sunmaya devam edecektir."
- İstanbul
Son Dakika › Ekonomi › Tüsiad Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?