Merve Özlem Çakır - Erdal Çelikel - Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmet Koç, Türkiye'de kadın başına toplam doğurganlık hızının şu anda 2 civarında olduğunu belirterek, "Bu da Türkiye'nin gelecekte çok daha hızlı bir şekilde genç nüfus özelliğini kaybedeceğini gösteriyor, nüfusun yaşlanacağına işaret ediyor" dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) "Nüfus Projeksiyonları" araştırmasına göre, kadın başına toplam doğurganlık hızının 2013 yılında 1,99 olması beklenirken, 2023 yılında bu rakamın 1,85'e gerileyeceği tahmin ediliyor.
Toplam doğurganlık hızı, bir kadının doğurgan olduğu dönem boyunca yaşayacağı ve belirli yaşa özel doğurganlık hızını takip edeceği varsayımı altında ortalama doğurabileceği canlı çocuk sayısı olarak hesaplanıyor.
Toplam doğurganlık hızı değerinin 2,1'in altına düşmesi, nüfusun kendisini yenileyememesi anlamına geliyor.
Nüfus artış hızının da 2013 yılı için yüzde 11,2 olması beklenirken, 2023 yılında bu rakamın yüzde 8,4 olacağı tahmin ediliyor.
AA muhabirinin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. İsmet Koç, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemi açıklandıktan sonra bu verilere göre açıklanan nüfus projeksiyonlarında doğurganlık hızındaki azalmanın daha net ortaya çıktığını belirterek, önceki nüfus projeksiyonuna göre, toplam doğurganlık hızında daha hızlı bir azalmanın meydana geleceğinin ortaya çıktığını vurguladı.
Koç, bu nedenle yeni açıklanan nüfus projeksiyonlarının daha güvenilir sonuçlar içerdiğini ifade ederek, doğurganlık senaryolarının revize edildiğini söyledi.
2023'te 1,85 olarak tahmin edilen toplam doğurganlık hızının kendi araştırmalarıyla da tutarlılık gösterdiğini dile getiren Koç, "Türkiye'de doğurganlık şu anda 2 civarında, bu da Türkiye'nin gelecekte çok daha hızlı bir şekilde genç nüfus özelliğini kaybedeceğini gösteriyor, nüfusun yaşlanacağına işaret ediyor" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "3 çocuk" tavsiyesini de değerlendiren Koç, şöyle konuştu:
"Türkiye bu demografik dönüşümü yaşayan ilk ülke değil. Geçmişte Batı Avrupa toplumları bu dönüşümü bizden 60-70 yıl önce yaşadılar. Bugün demografik olarak ciddi bir kriz içindeler. Çünkü zamanında bu tedbirleri almadılar. Türkiye'nin demografik yapısını güçlendirmek, doğurganlığı yükseltmek için bir takım tedbirler alması gerekiyor. Türkiye'nin çok yakın gelecekte nüfusun azalması problemi yok. Bu problem 2050'li yıllarda çok net ortaya çıkacak. 35-40 yıl kadar bir zamanımız var. Ama bunu bekleyerek geçirmek yerine şimdiden tedbirlerin alınmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Bu tedbirler Batı Avrupa ülkelerinde uygulandığı biçimiyle kadını evin dışına çıkaran ama aynı zamanda doğurganlığı teşvik eden bir yöntemle yapılması gerekiyor. Örneğin, özellikle İskandinav ülkeleri ve Fransa bunu çok başarılı bir şekilde uyguladılar. Toplam doğurganlık hızı kadın başına 1,7 seviyesine düştüğünde çok ciddi teşvikler vererek, hem çocuk yardımları hem ebeveyn izinleri anlamında, doğumdan önce 6 ay, doğumdan sonra 6 olmak üzere çocuğun 5 yaşına gelene kadar tüm masraflarının kamu tarafından üstlenilmesi biçiminde, kadının çocuğa bakmasını kolaylaştıracak kreş ve gündüz bakım evi olanaklarıyla doğurganlığın artışını teşvik ettiler. Günümüzde İskandinav ülkelerinin ve Fransa'nın doğurganlık hızları Türkiye'ye çok yakın, 2 civarında doğurganlıkları var. Bunlar başarılı örnekler."
-"Pahalı bir yatırım"-
Koç, Türkiye ekonomisinin bu teşvikler için hazır ve yeterli olup olmadığını da değerlendirerek, "Bu pahalı bir yatırım. Türkiye'de yılda 1 milyon 350 bin civarında doğum oluyor. Doğurganlık teşvik mekanizmasıyla bu sayının daha da arttığını düşünün. Her çocuğa mı teşvik verilecek, üçüncü çocuğa mı, yoksa dördüncü çocuğa mı teşvik verilecek, bunun çok iyi ayarlanması gerekiyor" diye konuştu.
Bu teşviklerin kamu bütçesini çok zorlayacak bir şey olduğuna dikkati çeken Koç, bu işi başaran ülkelerin kişi başı gelirlerinin 40 bin dolar civarında olduğunu vurguladı.
Portekiz, Yunanistan, İtalya ve İspanya'nın bu dönüşümü başaramadığını belirten Koç, "O nedenle de Türkiye bu alana bir yatırım yapmak istiyorsa, önümüzdeki 35-40 yıl içinde çıkacak büyük soruna karşı tedbir almak istiyorsa, çok ciddi yatırım yapması ve bunu göz önüne alması gerekiyor" dedi.
Kimin teşvik edileceğinin çok önemli olduğuna işaret eden Koç, çalışmayan eve kapanan kadınların teşvik edilmesinin aslında yoksul ailelerin çocuklarını teşvik etmek anlamına geleceğini, bunun çok tercih edilen bir şey olmadığını, daha çok çalışan, yaşamın birçok alanına katılan kadınların teşvik edilmesiyle doğurganlıkta önemli bir artış sağlanabileceğinin altını çizdi.
-"Bütüncül bir paket"-
Doğum izninin artırılması tartışmalarına da değinen Koç, şunları kaydetti:
"Bu önemli bir teşvik. Ama özel sektör bu konuya çok olumlu bakmıyor. Kadın istihdamının zaten genel istihdam içerisindeki dağılımı çok düşük. Bu doğum izninin uzatılması kadın istihdamı önüne büyük bir engel olarak çıkabilir. Ama özellikle kadınların kamu sektöründe daha çok çalıştıkları göz önüne alınırsa kamu sektöründe bu yapılabilir. Bunun gündüz bakımevi ve kreş imkanıyla desteklenerek doğurganlıkta orta ve uzun vadede artış getirebileceğini düşünüyorum. Bu tek tek unsurlarla değil, bütüncül bir paketle yapılabilir. Hem nüfus politikası hem istihdam politikası hem de bir eğitim politikası olarak düşünmekte fayda var."
-"Ölüm sayılarındaki artış Türkiye'deki yaşlanmadan kaynaklanıyor"-
TÜİK'in verilerine göre, ölüm sayısı da 2010 yılında 365 bin 646 iken, bu sayı 2011 yılında 375 bin 281 oldu. Ölenlerin yüzde 55'inin erkek, yüzde 45'inin de kadın olduğu belirlendi.
Bu verileri de değerlendiren Koç, Türkiye'de doğum sayısı azalırken ölüm sayısında bir artış olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'de nüfus yaşlandıkça ölüm sayılarında artış beklediklerini ifade eden Koç, "Çünkü nüfusta yaşlı oranı artıyor. Yaşlıların da ölüm olasılığı daha yüksek. Ölüm sayılarındaki artış Türkiye'deki yaşlanmadan kaynaklanan artış" diye konuştu.
Koç, erkeklerin ölüm oranlarının kadınlara göre daha yüksek olmasını da değerlendirerek, erkeklerin kadınlara göre yaşamın her alanında ve her yaşta daha yüksek ölüm olasılıklarına sahip olduklarını, bu nedenle de erkeklerin toplam ölümler içindeki payının yüzde 5 puan kadar yüksek olmasının beklendik bir durum olduğunu bildirdi.
-Nüfusun yarısı 30 yaşın üzerinde-
Yine TÜİK verilerine göre, tanım olarak bir ülkedeki nüfusun tam ortasında yer alan rakam olarak kabul edilen ortanca yaş 2012 sonu itibarıyla 30,1. Bu durum Türkiye'deki insanların yarısının 30,1 yaşın üzerinde diğerlerinin ise altında olduğunu ifade ediyor.
Bu arada söz konusu ortanca yaş 2012 sonunda erkekler için 29,5, kadınlar için de 30,6 oldu.
2023 projeksiyonuna bakıldığında ortanca yaşın Türkiye geneli için 34 olması beklenirken, bu rakamın erkekler için 33,3, kadınlar için 34,6 olacağı tahmin ediliyor.
Öte yandan doğuşta beklenen yaşam süresi, bir başka deyişle bir insanın doğduğu andan itibaren geçen ortalama ömrü 2013 için erkeklerde 74,7, kadınlarda da 79,2 olarak kayıtlara geçerken, bu rakamların 2023 yılında erkekler için 75,8'e kadınlar için de 80,2'ye çıkması öngörülüyor.
Yayıncı: Zülal Eser - ANKARA
Son Dakika › Ekonomi › 'Türkiye Yaşlanmaya Karşı Tedbir Almalı' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?