Japonya'da, 11 Mart 2011'de 9.0 büyüklüğündeki deprem ve onu takiben 20 bin kişinin ölümüyle sonuçlanan tsunaminin etkisiyle
Fukuşima Nükleer Santrali'ndeki reaktörlerde çatlaklar meydana gelmiş ve radyoaktif sızıntı kilometrelerce alana yayılmıştı.
Uzmanların,
Çernobil felaketinin ardından en büyük ikinci nükleer kaza olarak nitelediği bu olayın ardından ise yüz bini aşkın kişi yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmış, 50 milyon kişi bundan etkilenme riskiyle karşı karşıya kalmıştı. Öte yandan bu kaza, yeni enerji çözümlerini de tartışmaya açmıştı.
Fukuşima'nın altına örülecek buzdan duvara onay çıktı
"NÜKLEER SANTRALLERE SAHİP OLMAMAK, EN GÜVENİLİR ENERJİ POLİTİKASIDIR"
Tüm bunların yol açtığı krize müdahalelerinden dolayı eleştirilince göreve geldikten yaklaşık 14 ay sonra istifa etmiş olan dönemin Japonya Başbakanı
Naoto Kan, felakete ilişkin bir belgeselin tanıtımı için geldiği
Roma'da
DHA'nın sorularını yanıtladı.
Halihazırda Demokrat Japonya Partisi (DPJ) milletvekili olan Kan, ülkesinin yaşadığı kötü deneyimin ardından çok net bir şekilde, nükleer enerjiden vazgeçmenin bir zorunluluk olduğunu dile getirerek, "Fukuşima'dan sonra vardığım sonuç şu: en güvenli nükleer santral demek, hiç nükleer santrali olmamak demek. Yani nükleer santrallere sahip olmamanın, en güvenilir enerji politikası olduğuna ikna oldum" diye konuştu.
'Nükleer santral için 3 milyar dolar harcadık'
2011'deki nükleer felakete, hem deprem ve tsunaminin yol açtığı yıkım hem de insan hatasının sebep olduğunu anlatan Naoto Kan, "İnsan hatasıydı, çünkü bu gibi bir duruma hazırlık yapılmamıştı. Hem fiziksel gerekçeler ve tesislerin hazırlıksızlığı hem de uygun politikaların eksikliği felaketi daha da büyüttü" diye tespitini ortaya koydu.
"YENİLENEBİLİR ENERJİLERE YÖNELİNMELİ"
Radyoaktif sızıntı olan santralde bir yandan durumu kontrol altına almaya çalışırken bir yandan da uzmanlardan en kötü durum senaryoları üzerinde çalışmalarını istediğini söyleyen Kan, bunları şöyle anlattı:
"Santralin çevresindeki 250 kilometrelik bir alanı kapsayan bölgede yaşayan kişileri tahliye etmek gerekiyordu ki bu,
Tokyo metropol bölgesini de kapsıyor anlamına geliyordu. Yani 50 milyon kişiden, ülke nüfusunun yarısından söz ediyoruz. Tahliyeler sırasında birçok insanın ölümü de söz konusu olabilirdi. Öte yandan, Japonya uzun süre tam bir ulus olarak işlev yapamayacak duruma düşecekti."
Neticede, reaktörlere su pompalayarak radyoaktivitenin yayılmasını minimize edebildiklerini dile getiren Kan, "Durum o kadar vahimleşmeden önünü alabildik. Nükleer felaketi takiben yaşadığınız toprakların yarısını kaybetmek gibi olağanüstü bir risk ve ülke nüfusunun yüzde 50'sini tahliye etme zorunluluğu gibi bir problemin teknolojik olarak çözümlenemeyeceği ortadadır. Telafisi olanaksız zararlar meydana gelmemesi için inanıyorum ki gelecekteki küresel ve Japon enerji politikaları, yenilenebilir enerjilerin kullanımının genişletilmesine odaklanacaktır" diye sözlerini sürdürdü.
Fukuşima Nükleer Santrali'nden halen radyoaktif madde sızmaya devam ettiğini hatırlatan Kan, santralin yıkımı ve radyasyonun ortadan kalkması için en uygun şartlarda 40 yıllık bir sürenin öngörüldüğünü, burayı işleten Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (TEPCO) aksini söylese de, kirli suyun halen denize aktığını söyledi.
"NÜKLEER ENERJİ, GELECEK YÜZYILDA VAR OLMAMALI"
"Diğer yandan, nükleer santrallerin problemleri sadece olası kaza riskleri ile sınırlı da değil" diyen Naoto Kan, "Bunlar tükenmiş yakıt çıkarıyor, yani nükleer atık. Dünyanın hiçbir yerinde bunların güvenli depolanabilmesi için iyi bir çözüm bulunabilmiş değil. Nükleerin en ucuz enerji kaynağı olduğuna dair basmakalıp fikir de alt üst olmuş durumda. Nükleer güç santrallerinin, ne şimdi ne de sonra hiçbir ekonomik geçerliliğinin olduğunu ya da olacağını düşünmüyorum. Bu teknolojinin, gelecek yüzyılda var olmayacağı ve olmaması gerektiğine inanıyorum" diye konuştu.
"ERDOĞAN'A SÖYLEDİKLERİMDEN PİŞMANIM"
Türkiye'nin nükleer santral planına ilişkin de konuşan Naoto Kan, "Fukuşima kazasından önce dönemin Başbakanı
Recep Tayyip Erdoğan'la bir görüşmemde, benim de kalitesinden emin olduğum Japon nükleer teknolojisini kullanmalarını tavsiye etmiştim. Şimdi anladım ki benim bu sözlerim tamamen hataymış. Bunun için pişmanım" ifadelerini kullandı.
Japonya gibi Türkiye'nin de güçlü sismik bir bölgede yer aldığına da dikkat çeken Naoto Kan, "Bunun yanı sıra terör tehdidi tehlikesini de düşünmeli. Mesela 11
Eylül saldırılarını hatırlayalım. Teröristler, bir uçakla
Dünya Ticaret Merkezi'ni yerle bir etti. Aynı şeyi bir nükleer santrale de yapabilirler. Bu nedenle nükleer santrallerin yüzde yüz güvenliğinin garanti edilmesi oldukça zordur" derken şunları tavsiye etti:
"Bunları göz önüne alarak, Türk halkı için de Japon halkı için de en iyi, en güvenli şehrin, nükleer santrali olmayan şehir olduğuna inanıyorum. Türkiye gibi büyük bir ülke, güneş ya da rüzgar enerjisine yatırım yapmalı, enerji politikalarını bunlar, yenilenebilir enerjiler üzerine kurmalıdır. Türkiye gibi sismik ve terör riski olan bir ülke nükleer santralden vazgeçmeli."
2023 HEDEFLERİ ARASINDA 3 NÜKLEER SANTRALLİ TÜRKİYE DE VAR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2023 hedefleri arasında 3 nükleer santralli bir Türkiye de olduğunu kaydetmişti.
Erdoğan, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'na yaptığı bir ziyaret sırasında da Fukuşima nükleer kazasından bahsederken, "Japonya'da bir olay yaşandı diye bütün insanlığı farklı yerlere taşımanın anlamı yok" diyerek, nükleer enerjiyi Türkiye'ye getirme iradesini yinelemişti.
Biri Mersin Akkuyu'ya Rusya'nın, diğeri Sinop'taki İnceburun Yarımadası'na Japonya öncülüğündeki konsorsiyumun gerçekleştireceği olmak üzere Türkiye'de hayata geçirilmesi planlanan iki nükleer santral projesi bulunuyor.
Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 3'üncü santralin nereye yapılacağının henüz belirlenmediğini söylemişti. Rusya'yla yaşanan uçak düşürme krizinin ardından, Akkuyu Nükleer Santrali inşasının riske girdiği öne sürülmüş, Cumhurbaşkanı Erdoğan da, "Ruslar gelmezse başkası gelir yapar" diye tepkisini ortaya koymuştu.
Bunun üzerine açıklama yapan Japon Toshiba şirketi, Sinop'taki nükleer santralinde Japon Mitsubishi'nin yetkili şirket olduğunu hatırlatarak, kendilerinin de Türkiye'deki nükleer santral projesinde söz sahibi olmak istediklerini belirtmişti.
Sizin düşünceleriniz neler ?