Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağış, "Ben Türkiye'nin iş dünyasının, Türkiye'nin şu anda en önemli kozu
olan büyüyen ekonomisinin riske girmesini kabullenmektense muhalefetin
'başarısız' dediği bir bakan olmayı tercih ediyorum" dedi.
Bakan Bağış, İstanbul Ticaret Odası'nın (İTO) ekim ayı meclis toplantısında
yaptığı konuşmada, AB Bakanlığı'nın ilgili kurumlarından biri haline gelen Türk
Akreditasyon Kurumu'na (TÜRKAK) ilk verilen talimatlardan birinin helal konusuna
el atmak olduğunu belirterek, "Onun uluslararası standartlarını biz
belirleyelim, Türkiye'ye yakışır bu. Çünkü bugün Avrupa'da da 30 milyonun
üzerinde Müslüman var. TÜRKAK, AB stadartlarını benimseyen bir kurum ama
Türkiye'den giden mamulün oradaki bir Müslüman tarafından da Musevi tarafından da
Hıristiyan tarafından da tercih edilmesini sağlayacak standartları biz
belirleyelim" dedi.
Açılışını yaptıkları her müessesenin çok para kazanmasını dilediğini ifade
eden Bağış, şöyle devam etti:
"Çünkü ortağız bir şekilde. Kazandığınızın 3'te birini nasılsa bir şekilde
sizin elinizden alıyoruz; vergiyle, bir takım kanunlarla, kurallarla...İş
erbapları ne kadar kazanırsa biz devlet olarak o kadar çok kazanacağız. Bu yüzden
sizlerden de rica ediyorum, ne olur çok para kazanın. Sizler çok kazandıkça biz
de çok kazanacağız. O kazandıklarımızla millete hizmet götüreceğiz, yol, hastane,
okul yapacağız. Türkiye'nin itibarı artacak. Aslında iş dünyası olarak bana
yaptığınız kıyağın haddi hesabı yok. Türkiye'nin AB sürecinde en büyük
kozlarından bir tanesi, çoğu kişi zannediyor ki güçlü ordusudur. Ama artık
ordular beslediği er ve erbaş sayısıyla önem taşımıyor. Güçlü ülkeler ticareti
çok olan ülkelerdir. Türkiye'nin başmüzakerecisinin elini asıl güçlendirenler
sizlersiniz. Sizler ekonomiyi büyüttükçe, kazandıkça, dünyaya yayıldıkça bizim
elimiz gerçekten güçleniyor.
Sayın Başbakanımızın vurguladığı bir şey var. 'Tarihte ülkeler arasındaki
siyasi ilişkileri, ekonomik ilişkileri belirlerdi ama bugünün gerçekleri çok
farklı, artık ülkeler arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler, siyasi ilişkileri
belirliyor' diyor. Sizler ne kadar çok iş yaparsanız, yatırım yaparsanız bizim
elimiz o kadar güçleniyor. Ekonomik olarak iyi gidiyoruz. Şu anda Avrupa'nın en
hızlı büyüyen ekonomisine sahibiz. Bazen bize Anadolu'nun gittiğim birçok farklı
yerinde şu soruyu getiriyorlar; 'Avrupa batıyor. Bunlar nasılsa dağılırlar. Sen
bizi batan bir birliğe niye sokmak istiyorsun ki Bakanım?' Gerçekten iyi
gidiyoruz. Gururlanmak, kendimizden onur duymak en tabi hakkımız ama bir şeyi de
bilmemiz lazım; Almanya'nın bu yılki ihracatı Türkiye'nin 2023 hedefinin 3 katı
oldu. Yine en büyük umut Avrupa'da. En çok karlılık getirecek yerler, tüketimin
en çok olduğu yerler, bireysel en yüksek harcamanın en yüksek olduğu yerler yine
AB ülkeleri. Evet, bir krizden geçiyor Avrupa ama yine de kişi başına düşen
refahın en yüksek olduğu coğrafya AB coğrafyasıdır. Bu yüzden bizim önümüze konan
bütün dirençlere, zorluklara rağmen son derece kararlı, bilinçli, gerektiğinde
inançlı bir yaklaşımla AB'nin kapılarını zorlamamız lazım. Üye olup olmak çok
önemli değil ama o standartları ülkemizde yakalamak ve o büyük pazarın içerisinde
mümkün olduğu kadar çok yer etmek çok önemli."
-"Rumlarla ticaret yapsak, ticareten kendimize bağımlı hale getirsek zaten
Kıbrıs sorununu çözeriz"-
Bakan Bağış, İTO Meclisi toplantısında değinilen Gümrük Birliği, özellikle
Serbest Ticaret Anlaşması ve vize konusundan kaynaklanan sorunlara ilişkin şu
değerlendirmelerde bulundu:
"Türkiye, 1996 yılında Gümrük Birliği'ne girerken, zamanın siyasileri biraz
acele etmişler, 'Bunu yetiştirin' talimatı verilmiş. Acele işe nelerin karıştığı
bizim kültürümüzde çok güzel anlatılır. O sırada şöyle bir iddia ortaya atılmış,
bunu sorabilirsiniz de. Zamanın Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, Büyükelçi Onur
Öymen müzakere heyetinin başında. Eğer biz Gümrük Birliği Anlaşması'nın içerisine
bundan sonra AB Komisyonu'nun yeni yapacağı bütün serbest ticaret anlaşmalarında
Türkiye'nin de dahil olma fikrini katarsak, bizi Kıbrıs Rum kesimiyle ticaret
yapmaya zorlarlar. Onun için biz kendi talebimizle o maddeyi oraya
koydurtmamışız. Akıl da bu; bize baskı yaparlar, Rumlarla ticaret yapmak zorunda
kalırız. Bunlar zamanında küçük düşüncenin bugün Türkiye'ye açtığı büyük
sorunlar. Bugün Türkiye'nin 81 ilinin en az 60'ının dış ticareti Rum kesiminin
toplam ticaretinden daha fazladır. Rumlarla ticaret yapsak, ticareten kendimize
bağımlı hale getirsek zaten Kıbrıs sorununu çözeriz. Ama o günlerin bakış
açısı...Şimdi biz bunu değiştirmeye çalışıyoruz. Muazzam bir çaba sarfediyoruz
ama kolay bir süreç değil. Sonuçta Gümrük Birliği anlaşması bir denge üzerine
kurulmuş. O anlaşma metnini değiştirmek kolay bir süreç değil. Çeşitli zamanlarda
Türkiye bir takım öneriler götürmüş. O önerilerin bir kısmını kabul etmişler.
Sonra Türkiye vazgeçmiş. Çünkü onların da hesabını iyi yapmamış. Şimdi Ekonomi
Bakanlığımızla, Dışişleri Bakanlığımızla, AB Bakanlığımız birlikte bu konu
üzerine eğiliyoruz. Bir çok ortaklık konseyi toplantısında bu konuyu gündeme
getiriyoruz, çözmenin yollarını arıyoruz."
Vize konusundaki sorunun daha vahim olduğunu anlatan Bağış, "Bazı şeyleri
bilmemiz lazım. İğneyi kendimize batırabilmemiz lazım. Vize sorunu Türkiye'ye 80
darbesinin attığı en büyük kazıktır. Çünkü rahmetli İnönü'nün 1945'te imzaladığı
Ankara Anlaşması gereğince, aslında Avrupa Ekonomik Topluluğu'na o dönemde üye
olan ülkelerin ki bugün Avrupa'nın en büyük ülkeleri saydıklarımızın hepsi o
dönem onun içerisinde, bize yeni vize uygulamamaları lazım. Yasak. Onu Türkiye
güvence altına almış ama siz gelin görün ki 80 darbesinden sonra Türkiye'den bir
çok genç, 'yargılanırım, yakalanırım, mahkemelerde çürütülürüm, idam edilirim'
korkusuyla, siyasi sığınmacı olarak Avrupa'ya gitmeye başlayınca o zaman ki
askeri zihniyet Avrupalılara, o hakkından feragat ederek Türklere vize koyma
yetkisini vermiş" diye konuştu.
Şimdi vize konusunda da onu değiştirmeye çalıştıklarını söyleyen Bağış,
"Bazen bizim 'İşte bu batı zihniyeti' deyip suçlamak kolayımıza geliyor ama bu
işin için de bizim de hatalarımızı var" dedi.
Gelinen noktada, vize konusunda AB ile 30 yıldır yapılamayan bir şeyi
ağustos ayında başardıklarını anlatan Bağış, şöyle devam etti:
"27 ülke, komisyona Türkiye ile vize muafiyet müzakerelerine başlama
yetkisini verdi. Ama bu süreç içerisinde tabii Avrupa'nın da bizden çok
beklentileri var. Türkiye üzerinden Avrupa'ya yasa dışı yollarla giden 3.
ülkelerin vatandaşlarına bunların tekrar Türkiye'ye gönderilmesi durumunda
barındırılması, insani koşullarda ülkelerine gönderilmesi ve insani olmayan
yargılamalarla karşılaşmamaları için gerekli adımların atılması gerekiyor. Bunun
maliyeti var. Bütün bunların detaylarını kapsayan bir geri kabul anlaşması metni
üzerinde 4 yıl müzakere ettik. Metin hazır. Şimdi biz AB Komisyonu'na 'Siz
yetkiyi alın, biz bunu paraflayalım' dedik. Yetki aldılar, parafladık. Bu
müzakereleri tamamlayalım, parafın altına imzamızı da atalım. Ne zaman ki benim
vatandaşım diğer bütün aday ülkelerin vatandaşlarına sağladığınız imkanlardan
yararlanıp AB üyesi ülkelere vizesiz gitmeye başlarsa o zaman da biz bunu
yürürlüğe koyalım. Bu maliyeti ortak bir şekilde üstlenip o tesisleri inşa
edelim. Bunda da o noktadayız. Ama benim umudum 3-4 yıllık bir süre içerisinde
bizim vatandaşlarımızın Avrupa'ya vizesiz gidebileceğini göreceğiz. Bu arada
farklı ülkeler iş, sanat, spor dünyamıza, öğrencilerimize yönelik bir takım yeni
açılımlar getiriyorlar."
-"AB'de açmadığımız 20 faslın 17'si üzerine siyasi engeller konulmuş
durumda"
Rekabetin olmadığı yerde rehavet olacağını, bu yüzden rekabetle işleri
büyütüp farklı bir noktaya gelmek gerektiğini ifade eden Bağış, "Türkiye olarak
bizim son 10 yılda benimsediğimiz yaklaşım, Wall Street'i ne kadar biliyorsak
Mahmutpaşa'nın, Kapalıçarşı'nin, Tahtakale'nin, Merter'in nabzını da o kadar
yakından takip etmemiz gerektiğinin farkındayız. Çünkü bunlar artık birbirinden
bağımsız değil. Hepsi birbiriyle bağımlı. Dün Ankara'ya indirilen uçak sizin
işlerinizi de ilgilendiriyor. Artık devletin işi ayrı, özel sektörün ayrı,
akademik dünya ayrı, medya ayrı diye bir şey kalmadı. Bu dünyada artık her şey
birbirini etkiliyor. Bu yüzden beraber çalışacağız, beraber didineceğiz."
değerlendirmesinde bulundu.
Bağış, AB ile müzakere süreciyle ilgili olarak muhalefetin '2 yıldır hiçbir
fasıl açılmadı' eleştirilerine şöyle yanıt verdi:
"Varsın eleştirsinler, ben kötü adam olmaya razıyım. Çünkü AB'de
açmadığımız 20 faslın 17'si üzerine siyasi engeller konulmuş durumda. İstesek de
açamıyoruz. Açabileceğimiz 3 fasıl var. Meclis'te çok güçlü bir çoğunluğu olan
bir hükümetin üyesiyim, bakanıyım. O fasılları açmak için gerekli yasaları
geçiririz. O 3 fasıl; rekabet, kamu alımları, sosyal politikalar ve istihdam. Bu
3 faslın AB'nin istediği koşullarda açılması demek, sizin bir takım çıkarlarınıza
yük gelmesi demek. Ben Türkiye'nin iş dünyasının, Türkiye'nin şu anda en önemli
kozu olan büyüyen ekonomisinin riske girmesini kabullenmektense muhalefetin
'başarısız' dediği bir bakan olmayı tercih ediyorum.
Sonuçta ben AB'nin Türkiye'den sorumlu bakanı değilim, Türkiye'nin AB'den
sorumlu bakanıyım. Türkiye'nin çıkarlarını savunuyoruz. 'Diğer fasılların
üzerindeki siyasi engelleri kaldırın' diyoruz. O kadar çok çifte standartla
uğraşıyoruz ki... Bir yandan yeni bir karar aldı Avrupa Konseyi, artık aday
ülkeler adalet, güvenlik, temel haklar gibi fasılları açmadan, yani insan
haklarıyla, yargıyla, temel haklarla ilgili fasılları açmadan diğer fasılları
açamıyor. Türkiye şu an itibariyle 13 fasıl açmış bir ülke. Ama bu 2 faslı Kıbrıs
Rum yönetimi engelliyor diye açamıyoruz. Bir yandan Kıbrıs Rum yönetimi yeni
kararların alınmasında oy sahibi, çünkü oy birliğiyle aldılar. Öte yandan bu 2
faslı, Avrupa'nın yeni kuralı gereğince açmak zorunda oldukları bu iki faslı
açmamızı da onlar engelliyor. Bu kadar bariz bir tezat var.
Enerji sektörü faslını açamıyor, hem de Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu enerji
kaynaklarının yüzde 75'i Türkiye'nin ya doğusunda ya kuzeyinde ya güneyindeyken…
Yani birileri mobil enerji transferi gerçekleştirecek teknolojiyi ortaya
koymadıkça Türkiye'nin katkısı olmadan Avrupa'nın enerji krizini çözmeyeceğini
bilmesine rağmen AB ile enerji faslını açamıyoruz. Neden? Kıbrıs Rum yönetimi
engelliyor. 26 ülke de seyrediyor. Kendi ayaklarına sıkıyorlar. Türkiye'nin çok
şükür bir enerji krizi yok. Alternatifleri çok farklı var. En son Azerbaycan'la
imzaladığımız anlaşma gereği Azerbaycan'ın doğalgaz hatlarının Avrupa'ya geçişi
tamamen Türkiye'nin elinde. Buna rağmen Rum yönetiminin bileğini büküp o faslı
açamadılar. Böyle bir akıl tutulması yaşayan Avrupa'nın akıl tutulmasından
kurtulmasını beklemek, sabretmek, azmetmek daha mantıklı. Yoksa rekabet faslını
açıp sizin Türkiye'deki iç piyasadaki bütün işlerinizi Avrupa'nın bütün
firmalarına açmak, hatta onlara birtakım öncelikler tanımak işin kolayına kaçmak
olur. Bizde onu çok şükür yapmadık, yapmayacağız.
Çevre faslıyla ilgili olarak da gündeme getirdiğimizde dediler ki 'Bunun
maliyeti çok fazla.' Çevre faslını açalı 2 yılı aşkın bir süre geçti. Onun öyle
bir şekilde götürüyoruz ki mümkün olduğu kadar iş dünyamıza az zarar verecek ama
Türkiye'nin de standartlarını yükseltecek."
-"Avrupa'daki markaların peşine düşün, oralara kök salalım"
Krizin eninde sonunda son bulacağını söyleyen Bağış, "Avrupa bizim için en
önemli pazarlardan biri olmaya devam edecektir. Onu hesaba katmanızı önemsiyorum.
Şu an Avrup'ada satılık bir çok marka, firma, teknoloji var. Onların peşine
düşmenizi öneriyorum. Oralara kök salalım yatırım yapalım. O kökü salarken de
orada oturmuş markaları özellikle teknolojiye ve küresel algıya sahip markaları
satın almaya bakın. Ucuzken alın. Eninde sonunda onların fiyatları tekrar
artacaktır" dedi.
(Son)
Muhabir: Mücahid Eker - Ahmet Hacıfazlıoğlu
Yayıncı: Hülya Ertan - ISTANBUL
Son Dakika › Ekonomi › AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış Açıklaması - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?