
Türkiye uzun süredir Uygur Türklerini etnik ve kültürel açıdan kendisine yakın görüyor.
Türkiye cumhurbaşkanlığı forsundaki "16 Türk Devleti"nden biri, sekizinci yüzyılda Orta Asya'da hüküm süren Uygur Kağanlığı.
Resmi törenlerde geleneksel kıyafetleriyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasında duran askerlerden biri de Uygurları temsil ediyor.
Birleşmiş Milletler (BM), Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki Uygur Türklerine yönelik uygulamalarına dair endişelerini son yıllarda çeşitli platformlarda dile getirmişti.
Çin, özerk bölgede oluşturduğu kamplarda Uygurları "zorla alıkoyup çalıştırmakla" ve onlara "kültürel asimilasyon" uygulamakla suçlanıyor.
2022 yılında, Türkiye dahil BM üyesi 50 ülke, Çin'e, Uygur Türkleri başta olmak üzere "keyfi olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılan herkesi" serbest bırakması çağrısı yaptı.
Bu çağrı, BM İnsan Hakları Komitesi toplantısında okundu ve Çin'in Sincan'daki faaliyetleri "ağır ve sistematik insan hakları ihlalleri" olarak nitelendirildi.
Çin ise uzun süredir bu eleştirileri "içişlerine müdahale" olarak yorumlayarak reddediyor. Pekin Sincan'daki politikalarını "terörle mücadele" ve "aşırıcılığın önlenmesi" kapsamında açıklıyor.
Pekin, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde kurduğu kampları "mesleki eğitim merkezleri" olarak tanımlıyor, bu merkezlerin Uygur halkına iş becerileri kazandırmak ve toplumsal entegrasyonu artırmak amacıyla kurulduğunu savunuyor.
BBC Monitoring'in analizine göre ise Türkiye'nin Çin ile ekonomik ilişkilerini artırma ve derinleştirme arayışıyla birlikte, Ankara'nın Uygur Türklerine desteği giderek azaldı.
Uygur sorunuyla ilgili Türkiye'den Çin'e yönelik olarak bir zamanlar açıkça dile getirilen eleştiriler, artık çoğunlukla sembolik ifadelere, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmalarında geçen kısa cümlelere veya ikili görüşmelerde yapılan sınırlı atıflara indirgenmiş durumda.
Hem hükümete yakın hem muhalif kuruluşların konuya ilişkin haberlerinde de bu değişim açık biçimde görülüyor.
BBC Monitoring, Çin'de Uygur Türklerine yönelik hak ihlalleri iddialarına dair geleneksel ve sosyal medyadaki haberler ile resmi ve uluslararası açıklamaları inceledi.
Türkiye hükümetinin konuya ilişkin açıklamaları ve medyadaki haberler, zaman sınırlamaları uygulanarak Google aramaları üzerinden derlendi.
Hükümetin söylem değişimi, medyaya da büyük ölçüde yansımış görünüyor.
Bir dönem Çin'i "asimilasyon" politikaları nedeniyle eleştiren ve Türkiye'nin Uygurların "koruyucusu" olduğunu öne çıkaran yayınlar yapan çeşitli kuruluşlar zamanla konuyu gündemden düşürdü.
BBC Monitoring'in analizleri bazı kurumlarda Uygurlara yönelik ihlallere ilişkin haber sayısının 2014 yılında 10 iken, 2022 ve 2023'te sıfıra düşebildiğini gösteriyor.
Washington merkezli Uygur Araştırmaları Merkezi Direktörü Abdülhakim İdris, Türkiye medyasının Uygurlara yönelik hak ihlallerini daha az gündeme getirmesi sonucu, kamuoyunun onların sorunlarına ilgisinin azaldığını ve 2000'li yılların başında görülen Uygur yanlısı kitlesel gösterilerin artık düzenlenmediğini söylüyor.
Türkiye ile Çin arasındaki ekonomik ilişkiler son yıllarda belirgin şekilde arttı.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi geçen yıl yaklaşık 49,4 milyar dolardı.
Türkiye'nin Çin'den 44,9 milyar dolarlık ithalatı ise Türkiye'nin toplam ithalatının %13,1'ine denk geliyor ve Çin'i Rusya ve Almanya'nın önünde ilk sıraya yerleştiriyor.
Son yıllarda Çinli şirketler Türkiye'ye önemli yatırımlar yaptı.
2015'te China Merchants öncülüğündeki yatırımcılar Türkiye'de 920 milyon dolarlık bir liman yatırımı gerçekleştirdi.
Çinli çevrimiçi alışveriş platformu DHGate.com, 2018'de en büyük ofislerinden birini Türkiye'de açtı.
Aynı yıl Alibaba, Türkiye'nin önde gelen e-ticaret platformlarından Trendyol'un yüzde 75 hissesini 728 milyon dolara satın aldı. Alibaba Grubu Başkanı J. Michael Evans Eylül 2023'te, şirketin Türkiye'ye 2 milyar dolarlık yatırım planladığını söyledi.
Türkiye 2024'te de Çinli elektrikli araç devi BYD ile Manisa'da fabrika kurulmasına yönelik 1 milyar dolarlık anlaşma imzaladı.
Çin geçen yıl Türkiye'den yaklaşık 4,5 milyar dolarlık ürün ithal etti.
2025 itibarıyla Çin'den doğrudan yatırımların artmasıyla ticaret hacminin daha da artması bekleniyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) iktidara geldiği 2002'den bu yana Türkiye ve Çin arasında onlarca üst düzey ziyaret gerçekleştirildi.
Bu temaslar sonucu, nükleer enerjiden para takasına birçok alanda çeşitli anlaşmalar imzalandı.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Mayıs 2024'te Çin'le yeni bir nükleer santral inşası konusunda anlaşmaya "çok yaklaşıldığını" açıkladı.
Türkiye ve Çin, Ekim 2024'te doğal kaynaklar ve madencilik alanlarında işbirliğine dair bir mutabakat zaptı imzaladı.
Çin, 2013'te küresel ölçekte altyapı, ticaret ve ekonomik kalkınmayı hedefleyen dev bir proje olan, "Eski İpek Yolu'nun modern versiyonu" olarak tasarlanan Kuşak ve Yol Girişimi'ni başlattı.
Türkiye'de son yıllarda Asya ile Avrupa arasında stratejik bir köprü olma hedefini güçlendiren, çok katmanlı bir ulaşım ve lojistik girişim olan Orta Koridor Projesi'ne büyük önem veriyor.
Ankara sık sık, resmi adıyla Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridor Girişimi olan projenin, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi ile uyumlu hale getirilmesi çağrısında bulunuyor. Hedef, Türkiye'yi Çin'den Avrupa'ya uzanan ticaret ve enerji koridorunun merkezine yerleştirmek.
BBC Monitoring'in analizi, Türkiye'nin Uygur Türkleriyle ilgili söyleminin yıllar içerisinde değiştiğini ortaya koyuyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2009'da başbakanken, İtalya'daki G-8 Zirvesi sonrası bir gazetecinin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşananlarla ilgili sorusu üzerine, "Görüşme yaptığım bazı devlet başkanlarına ve başbakanlara düşüncelerimi ifade ettim. 'Vahşet' ifadesini Türkiye'de zaten kullandım. Onun da arkasındayım" demiş ve eklemişti:
"Çünkü yüzlerce insanın öldürüldüğü ve bini aşkın insanın yaralı olduğu bir olayı, adeta bir soykırımı, herhalde başka bir kelime ifade etmez."
Erdoğan, 2012 yılında ise Çin ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ni ziyareti öncesi ise "Orada geçmişte yaşananları yeniden kaşımamız doğru olmaz" demişti.
Türkiye ve Çin arasında 2017'de "Suçluların İadesi Anlaşması" imzalandı.
Anlaşmanın amacı, iki ülke arasında adli iş birliğini güçlendirmek ve belirli suçlar kapsamında ilgili kişilerin karşılıklı olarak iadesini sağlamaktı.
Türkiye'nin Çin'e karşı en açık ve sert diplomatik tepkilerinden biri ise Dışişleri Bakanlığı'nın 2019'da yaptığı yazılı açıklama oldu.
Açıklamada, Çin'in Uygur Türklerini "toplama kamplarına" yerleştirdiğine dair iddialarla ilgili olarak "Artık toplama kamplarında bir milyondan fazla Uygur Türkü'nün keyfi olarak gözaltında tutulduğu gerçeği inkâr edilemez bir hal almıştır" ifadeleri kullanıldı.
Bakanlık "Bu durum, büyük bir insanlık dramıdır. Çin makamlarını, Uygur Türklerinin temel insan haklarına saygı göstermeye ve toplama kamplarını kapatmaya davet ediyoruz" dedi.
Açıklamada ayrıca, bu uygulamaların "sistematik asimilasyon politikası" olarak değerlendirildiği ve uluslararası toplumun tepkisini çektiği vurgulandı.
Ancak sonraki yıllarda Türkiye'nin Çin ile ekonomik ilişkilerini derinleştirmesiyle birlikte Ankara'nın bu konuda daha temkinli açıklamalar yaptığı gözlendi.
Barcelona Özerk Üniversitesi Doğu Asya Çalışmaları ve Araştırma Merkezi'nden Dr. Ceren Ergenç, bunun nedeninin Türkiye'nin yürüttüğü "dengeleme politikası" olduğunu söylüyor:
"Örneğin, Çin'den bir yatırım alması ya da finansal yardım alması lazım. O zaman içeride bir ödün veriyor. Mesela, bir takım Uygurları sınır dışı ediyor. Ondan sonra BM'de ya da başka bir uluslararası örgütte, Uygurlar için durumu çok değiştirmeyecek bir açıklama yapıyor."
Ergenç, AKP içinde Uygurlar konusunda kırılma olduğunu; bir kesimin Çin'le ilişkileri geliştirmeye dayalı bir politika izlenmesini, diğer bir kesimin ise Uygurlarla ilgili daha fazla girişimde bulunulmasını savunduğunu belirtiyor.
Ergenç'e göre, 2017'de imzalanan "Suçluların İadesi Anlaşması"nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) hala onaylanmamış olmasının nedeni de bu kırılma.
Çin'de ise bu anlaşma 2020'de onaylanmıştı.
Kendisi de aslen Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki tarihi Kaşgar şehrinden olan akademisyen Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk, bir erkek kardeşinin Çin'in "yeniden eğitim kampı" adını verdiği toplama kamplarında gördüğü işkenceler nedeniyle konuşma yetisini kaybederek felç kaldığını ve ailesinden en az dört kişinin halen bu kamplarda tutulduğunu söylüyor.
Karluk'a göre, 2020 itibarıyla Türkiye basınında Çin'deki Uygurlarla ilgili haberler "çıkmaz oldu", Erdoğan'ın BM'de yaptığı konuşmalarda ise konu, "Çin tezini destekleyen vurgularla, birkaç satırla geçiştiriliyor".
"Bu süreçte Türkiye ile Uygurların da arası açılıyor. Kardeşlik bağları sorgulanıyor. İnsanlar çok rahatsız" diyor Karluk.
Çin, BM dahil, uluslararası kurumların "işkence, kötü muamele, zorla tıbbi müdahale, olumsuz gözaltı koşulları, cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet" gibi iddialarını, ABD ve diğer Batılı ülkelerin "dezenformasyonu" olarak tanımlıyor.
Gazeteci Yavuz Selim Demirağ da iddiaların " CIA kaynaklı kuruluşlar" tarafından yayılan "yalan haberler" olduğunu söylüyor.
Bu haber için Çin Büyükelçiliği'nden daha detaylı görüş alma girişimlerimiz sonuçsuz kaldı.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı kaynakları ise "Uygur Türkleri, Çin'le ilişkilerimizin başlıca gündem maddelerinden biri olup, ülkemizin yaklaşımını insani mülahazalar şekillendirmektedir" şeklinde bir açıklama yaptı.
Açıklamada ayrıca, "Çin'in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde, Uygur Türklerinin barış, huzur ve refah içinde yaşamlarını sürdürmeleri, dini özgürlüklerinin ve kültürel kimliklerinin korunmasına yönelik beklenti ve hassasiyetlerimiz Çin'le her düzeydeki temaslarımızda gündeme getirilmektedir" denildi.
İçişleri Bakanlığı'nın 2021 verilerine göre, Türkiye'de yaklaşık 43 bin 500 Uygur yaşıyor.
Abdülhakim İdris de röportaj sırasında Türkiye'nin Uygurlara ev sahipliği yaptığı için duyduğu şükranı defalarca dile getiriyor. Ancak oturum, çalışma ve vatandaşlık işlemlerinin hızlandırılması gerektiğini düşünüyor.
İdris, "Zulüm elbet bir gün bitecek. Ama o zamana kadar Uygurlar olarak bizlerin yok olmaması, buna bağlı" diyor.
Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk ise "Uygurlar asla, Türkiye Çin'le ilişkileri kessin, Çin'e savaş açsın istemiyor. Çin'le daha onurlu, dirayetli ve dengeli ilişki kursun istiyorlar" diye konuşuyor ve bu noktada, Türkiye'nin Kırım politikasını örnek gösteriyor:
"Kırım meselesinde Rusya'ya "Sen burayı ilhak ettin, yanlış yaptın" diyor. Ama iyi ve stratejik ilişkisi devam ediyor. Ukrayna'ya diyor ki, "Burası senin toprağın" ve savaşta destek veriyor. Bu, bence AKP hükümetinin başarılı bir diplomasidir."
Karluk'a göre "buradaki başarının sırrı AKP hükümetine danışmanlık yapan kişilerin Kırım, Rusya meselesinde ciddi uzmanlıkları olması."
Abdülhakim İdris de Abdürreşit Celil Karluk da, hükümete Çin konusunda danışmanlık yapan kişilerin "kısa vadeli ticarete" odaklandığını savunuyor.
İdris, "Türkiye'de Çin'in politikaları daha iyi anlaşılırsa, Ankara Pekin'in baskılarına daha fazla direnç gösterebilir" diyor ve ekliyor:
"Türkiye, Uygurlara daha çok sahip çıkarsa, birincisi Uygurların ümidini korumasını sağlayacak. Ümit bizim için çok önemli. İkincisi, Ortadoğu, Balkanlar ve İslam dünyasındaki ülkeler Türkiye'yi örnek alacak. Üçüncüsü, tabii ki, Çin'in üzerinde baskı oluşturacak."
Son Dakika › Dünya › Türkiye-Çin yakınlaşması: Uygur sorunu gündemden düştü mü? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?