Brooklyn Federal Mahkeme binasının önündeki vatandaşlığa hak kazanan insanlar, üzerinde 'Tebrikler' yazan resmi belgeleriyle duran aileler, yemin ettikleri odanın üst katında Amerika'nın en acayip davasının görüldüğünden habersiz.
Gazetecilere mütemadiyen sordukları 'Siz niye buradasınız?' sorusuna kimsenin verecek kısa, net bir cevabı olmadığı gibi mecali de yok. 'Seks tarikatı liderinin davası' cevabı durduk yere kafalarını karıştıracak, yıllardır bekledikleri bu günde onları endişelendirmenin kimseye faydası yok. Kaldı ki neredeyse 20 yıl önce kişisel gelişim programı gibi başlayıp suç örgütüne dönüşmek iddiasıyla yargılanan, bu oluşumu anlatacak kısalıkta bir de cümle yok.
Lakin bir acayiplik var. 'Me Too' hareketinin bu kadar hararetle tartışıldığı böyle bir dönemde, bir adamın ve etrafındaki kadınların hem mağduru hem zalimi olarak rol aldığı böyle bir davayı; tarikat liderinin bir zamanlar sevgilisi olduğunu söyleyen iki kadın, tarikat olduğunu bilmeden ve başına geleceklerden habersiz bu oluşuma giren genç kızların ailelerinden, birkaç komplo teorisi bağımlısı takipçiden başka kimsenin takip etmemesi enteresan.
Ya da artık belgeseli çekilene kadar herhangi bir dert yok hükmünde sayılıyor, bilemiyorum.
'Belgeseli çekilsin, belki bir iki podcast, sonrasına bakarız' hali. Ne de olsa küresel ısınmanın getirdiği felaketlere de ancak David Attenborough'nun sesini duyunca ikna olunan bir dünyada yaşıyoruz! Giderek her şeyin normalleşmesi tam bu, bazı çığlıklar insanların paşa gönlü ne zaman isterse o zaman duyuluyor.
'Sanık şeytandır'
Kendini Winston Churchill'e benzeten ve 2. Dünya Savaşı zamanlarında Churchill'in parlamentoda yaptığı meşhur konuşmasını kendisine uyarlayan, müvekkilini Bülbülü Öldürmek filmindeki, tecavüzle suçlanan Tom Robinson'a benzeten ve masumiyetinin kanıtlanmasını isteyen bir açılış konuşması, savcılığın 'Bu adam bir hilekar' iddiası, çapraz sorgular sırasında duruşma salonunda yükselen tansiyon, ifadeler sırasında tanıkların konuşamayacak hale gelene kadar ağlayarak anlattıkları olaylar, bir hengamenin içinde kaybolacak gibi değil!
'Sanık koltuğunda oturan adam şeytanın ta kendisidir! Ben nasıl kandım ona?' diye ağlayan tanığı dinlemek hem fiziksel hem zihinsel zor anlar yaşatsa da en zor görev jüride. Önlerinde duran en önemli soru: Ne oldu da bir vakitler binlerce insanın taptığı, onunla biraz vakit geçirebilmek için onbinlerce doları gözden çıkardığı, 'Bize göre dünyanın en zeki insanı o!' denilen adamın ağzından bir çift laf duyabilmek için evlerini, barklarını terk eden insanlar şimdi tanık koltuğunda ve yıllarca 'Büyük Sahip' diyerek önünde eğildikleri adam sanık koltuğunda?
Elele tutuşup, birbirinize sarılıp, dünyayı kurtarıyordunuz, nasıl bu iş kadın ticareti, çocuk pornosuyla, DOS adı altında kurulan haremle, kadınların vücutlarına liderlerinin isminin baş harflerini damgalatmasıyla sonlandı demezler mi?
Amerika'nın 'Keith Hocası'
Sanık Keith Rainiere veya ona böyle seslenilmesi mecburi hitaplardan biriyle Grand Master veya kendi kendine verdiği isimle Vanguard, kendisini dünyanın en zeki insanı olarak tanıtıyor. 'IQ'm 240, dünyada benim gibi iki kişi daha var, biri Einstein, diğeri de Dalai Lama!' Yine kendi aktardığı öyküsüne göre 1 yaşında uzun cümleler kuran, 2 yaşında yazıp çizmeye başlayan, 7 yaşında konser verecek düzeyde piyano üstadı bir üst varlık.
Müritleri onu, 'Mucit, müzisyen, sporcu, teknoloji dehası, enerjisiyle hava durumunu bile etkileyebilecek üstün güçlere sahip bir insan, Allah gibi birisi' olarak anlatıyor. Kendisine itaat etmesini istediği kadınlara, 'Ben sizin Büyük Sahibinizim! (Grand Master) Siz de benim kölelerim ve bana aitsiniz!' diye sıklıkla hatırlatma yapılıyor.
Her toplantı, her buluşma, NXVIUM tarikatı üyelerinin önce liderin alkışlanması, kendisinin bu hayatta sunduklarına şükran ifadesi olarak 'Teşekkürler Vanguard' diye bağırılmasıyla başlayıp bitiyor.
Tarikatın üyeleri seviyelerine göre farklı renklerde cübbeler giyerek törenler yaparken Keith Rainiere en üstün insan olarak bembeyaz uzun cübbesiyle ortalıkta dolaşıyor. Bir kişi lider hakkında en ufak ters veya negatif bir cümle ederse o kişi sonsuza kadar dışlanıyor ve herkesin o kişiyle görüşmesi yasaklanıyor. Onlara 'parazit' denmesi yine mecburiyetlerden biri.
DOS'a üye edilen ve kadınların birbirine usta ve köle ilişkisiyle bağlantılandırıldığı grup üyeleri her sabah uyanır uyanmaz Grand Master'a şöyle bir mesaj atmak zorunda bırakılıyor: 'Günaydın Sahip! Umarım iyisinizdir. (Kalp kalp)' (Kalp emojileri ise Büyük Sahip'in varlığına duyulan saygı ve sevgi yüzünden koyulmak zorunda.)
Mesajlar sadece böyle bitmiyor. Bu yazıların ardından grup üyeleri sahiplerine çıplak fotoğraflarını göndermek zorunda. Mahkemede bu fotoğraflar şimdilik medya ve jüriyle paylaşılmıyor.
Evliliği sırasında bu mesajlardan her gün liderlerine atmak zorunda kalan Sylvie, mesajları her gün silmiş olsa da şimdi o mesajlar bir mahkeme salonunda onlarca kişiye okunuyor.
Savunmanın sorgusu da, 'Bu mesajları atarken evliydiniz. Sizden bunları, yolladığınız 'Seni seviyorum' mesajlarını ve çıplak fotoğraflarınızı silmenizi sanık mı talep ediyordu?' soruya verdiği 'Hayır' yanıtı, 'Başka sorum yok' cevabıyla bitiyor. İzleyiciler arasındaki kocası ve tanık koltuğundaki Sylvie mahkeme salonunu gözyaşları içinde terk ediyor.
Bir başka tanık, yönetmen Mark Vicente ise ona 'Hayatta daha nasıl başarılı olabilirim' sorusunun cevabını bulamadığı için kapıldığını anlatıyor. Evini Los Angeles'dan Albany'e taşıyor, tüm teknik bilgisini ekipmanını Hollywood'a film yapmak yerine tarikatın işleri için kullanmaya başlıyor. Bu arada tüm üyelerin kameralarla takip edildiği, her anın, her konuşmanın kaydedildiği bilgisini de veriyor.
Verdiği bilgilerden birisi de, sanık Rainiere, iklim sorununa inanmadığı için küresel iklim sorunları karşıtı ve bunun büyük bir palavra olduğuna dair bir film çekmeye başladıklarını, ancak sanık tutuklandığı için filmi de bitiremediklerini anlatıyor. Hay allah gitti Oscar!
Vicente gözyaşları içinde ağlarken, sanığın bir zamanlar sağ kolunu ağzı kulaklarında gülerek izlemesi, avukatlarına espriler yapması deliliğin boyutuna dair biraz fikir veriyor. 'En acayip, kimselere söylemediğim sırlarımı ona verdim, hepimiz verdik, bunu yapmak zorundaydık ve şimdi çok pişmanım, ortaya çıkması hayatımı mahvedebilir' dese de tüm o kayıtların, imzalarla verilen sır dosyalarının şu anda nerede olduğunu kimse bilmiyor.
Ünlü ve zengin ve hayatta ne aradığı bilmeyen veya bulamayan bir şekilde mutsuz ve tatminsiz ne kadar insan varsa NXVIUM'a katan, tarikate kattığı insan sayısına göre seviye atlayan, atladıkça üstün insan seviyesine ulaşacaklarına inanan, yıllar sonra bir suç örgütüne üye olduklarını anlayan bu insanların uğradıkları maddi ve manevi hasarın boyutu tahmin edilir gibi değil.
Ancak şimdi 'sahtekar' veya 'şeytanın ta' kendisi' diye nitelendirdikleri liderleriyle bunca yıl NXVIUM çatısı altında kurulan ve her yanından yolsuzluk akan neredeyse 60 şirkete hizmet vermiş, gönül vermiş, inanmış bu tanıkların jüriyi ne kadar ikna edeceği kısmı epey şüpheli!
Nihayetinde sanık Keith Rainiere davayı, kendi hayatının sözkonusu olduğu, 125 tanığın dinleneceği ve altı hafta sürecek adalet mücadelesini cam göbeği mavisi kazağı ve bembeyaz gömleğiyle az sonra çıkıp Şehir Klübü'nde 'Canım bana her zamankinden, yeşil zeytinimi unutma' diyip içkisini yudumlayacak bir rahatlıkta takip ediyor. Amerikan adaleti sanığa çizgili üniformayı giydirecek mi yoksa hayat tüm bu yaşananlara rağmen hakikaten cam göbeği mi devam edecek bizi o kısmı alakadar ediyor. Mahkeme salonundan notlar: Yargıç Garafuis:
Davanın yargıcı federal mahkemede kriminal suçlara bakan 71 yaşındaki Nicholas Garaufis. Duruşmanın ilk günü 'Cübbemi bugün giydim ancak yarından itibaren giymeceğim, bu, bu mahkemenin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor, sadece ben cübbeyle rahat hareket edemiyorum' diyerek jüriye en ufak detaya dair bilgi verecek kadar özenli bir yargıç. Bu arada, kendisi konuşurken yaptığı yorumları beğenmeyip kafasını sağa sola sallayan bir gazeteciyi de 'Sen beni kör mü sanıyorsun?' diyerek güvenliğe çıkarttıracak kadar da salona hakim. Güvenlik görevlileri de yargıcın kararının doğru olduğunu söylüyor. Yorumları; 'Burada oturan yargıçlar ABD Başkanı tarafından atanıyor. Ona yapılan saygısızlık ABD Başkanı'na saygısızlık anlamına gelir. Kimse bu salonda böyle hareketler yapamaz' yönünde.
Jüri:
500 kişi içinden üç hafta süren görüşmelerin ardından seçilen 12 kişilik jüri 4 kadın, 8 erkekten oluşuyor. İçlerinde iki kişi Müslüman. Mahkemeye Ramazan Bayramı sebebiyle iki gün ara verilecek. Bu arada bu jüri seçimi esnasında adaylara MeToo hareketine dair bir fikirleri olup olmadığı, hayatlarında hiç bu tarz gruplara katılıp katılmadıklarına dair sorular sorulmuştu. Adayların büyük bir yüzdesi çocuk pornografisine dayanacak psikolojik güçleri olmadığını ifade etse de bazıları vatandaşlık görevi nedeniyle jüride yer almak durumunda kalırken, bazı adaylar davanın süresi boyunca maddi zorluk çekecekleri mazeretiyle jüri üyeliğinden azledildi. Eski sevgililer: Davayı NXVIUM tarikatinin eski üyeleri, DOS haremine katılmaya zorlanan genç kızların aileleri, bu duruma rağmen liderin peşinden gitmeye gönüllü taraflar ve çok eşli olduğu bilinen tarikat lideri Keith Rainiere'nin eski sevgilileri izliyor. Hiçbiri birbiriyle konuşmadıkları gibi, birbirlerinin arkasından yapmadıkları dedikodu kalmıyor. Hepsinin iddiası: 'Asıl benim sevgilimdi!' İsimlerinin verilmemesi şartıyla konuşan eski sevgililerin iddiası duruşmalar boyunca dönüp kendilerine baktığı yönünde. Benim gözlemime göre eski lider-eski sevgili-eski sahip kafasını asla seyircilerden yana çevirmiyor.
'En uzun ilişkisi benimleydi, dokuz sene yan yanaydım' dediği Keith Rainiere'den ayrıldıktan sonra yıllarca paçasını tarikatten ve tarikatın suçlamalarından kurturamayan, Rainiere tarafından 'Ya hapiste ya da mezarda çürüyeceksin' diye tehdit edilen kadın -isminin kullanılmaması şartıyla- konuşuyor. Herkes onun kim olduğunu, bu konuda bir kitap yazdığını bilse de ismi ortaya çıkmasın istiyor, mahkemeyi kendisine tahsis edilen mahlas kimliğiyle takip ediyor. 'Çok korkuyorum, beni hala takip ettiriyor, bilgisayarıma yerleştirdiği virüs sayesinde nerede yaşadığıma kadar biliyor' diyor. O da sanığın duruşma boyunca kendisine baktığını iddia ediyor. Yılların travması sanıyorum, zira sanık kimseyle göz göze gelmemeye özen gösteriyor.
Duruşmayı izleyen bir başka mağdur eski sevgiliye göre, Rainiere aslında beyin kontrolüne çok hakim bir insan. Dolayısıyla mahkeme sırasında da sanığın duygularını ve beynini yaptığı özel hareketlerle kontrol altına aldığını söylüyor. 'O ellerini kavuşturması kalp ritmini düzenlemek için' diyor. Halbuki yine benim gözlemlerime göre, sanık Rainiere duruşmayı son derece rahat, çoğu zaman anlatılanlara gülerek ve kendisine dair söylenenleri büyük bir hayranlıkla takip ediyor.
Davayı takip eden kalabalığın içinde üç belgesel ekibi yer alıyor. Biri HBO ekibi, diğeri Gregory Peck'in kızı Cecilia Peck'in kurduğu başka bir belgesel ekibi. Üçüncü ekip kime çalıştığını paylaşmak istemiyor.
Son Dakika › Dünya › Nxvım: 3 Farklı Belgesel Ekibinin Takip Ettiği 'Seks Tarikatı Lideri Davası' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?