Kraliçe 2. Elizabeth'in hükümranlığı döneminde İngiltere'de monarşi ile halk arasındaki ilişkiler büyük değişimlerden geçti.
Kraliçe, güçlü karakteri sayesinde monarşide bir reforma ihtiyaç olduğunu kabul etti ve bir iki istisna dışında saray kapılarının ardında yaşanan sosyal devrime hassasiyet göstermeyi başardı.
Saygının en önemli değer olarak kabul edildiği, 20. yüzyıldan ziyade 19. yüzyıla ait boğucu adabı muaşeret kurallarının hüküm sürdüğü bir dönemde dünyaya geldi. 2. Dünya Savaşı'nın yol açtığı toplumsal çalkantılar ve katliamlara rağmen İngiltere toplumu hâlâ refah seviyesi ve sınıf ayrımı esaslarına dayanıyordu.
İngiltere Kraliyet Ailesi'nin nasıl davranacağı ve Kraliçe'nin dış dünyayla nasıl bir ilişki kuracağı katı ve asla değişmeyecek gibi görülen kurallara bağlıydı.
Kraliçe 2. Elizabeth tahta geçtiğinde dünya haritasının hâlâ büyük bölümü kırmızıya boyalıydı: .2 Dünya Savaşı, Britanya İmparatorluğu'nun mirasına büyük darbe indirmişti.
Kraliçe gerek içeride gerekse dışarıda orta yaşlı erkeklerin egemenliğinin hüküm sürdüğü bir ortamda, genç ve kendine güvenen bir kadın olarak tahta geçti.
İngiltere'nin eski başbakanı Winston Churchill'in ifadesiyle "yeni bir Elizabeth çağı" başlamış gibi duruyor, savaş sonrası darboğazının sıkıcı tülü kaldırılıyordu.
Monarşi ve monarşinin geleceği sorgulanmıyordu. Cumhuriyetçi ya da monarşi karşıtı grupların eleştirileri siyaset dünyasının dış çeperlerinde kalıyordu.
Ancak 1957'de modern bir dünyada Kraliyet Ailesi'nin nasıl bir rol oynaması gerektiği kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Tartışmayı başlatan beklenmedik şekilde Muhafazakâr Partili soylu bir aileden gelen bir isimdi.
Daha sonra aristokrasiye sırtını dönen ve ismini John Grigg olarak değiştiren Lord Altrincham, National and English Review'a yazdığı bir makalede genç Kraliçe'nin "ne yazık ki yetersiz bir eğitimi" olduğunu, konuşma tarzının "sinir bozduğunu" ve karakterinin "ukala bir kız çocuğu" havası verdiğini yazdı.
Lord Altrincham, monarşinin "aynı anda hem sıradan hem de sıradışı olmayı başarmak gibi imkânsız bir görev" ile karşı karşıya olduğunu ifade etti.
Makalenin yayımlanmasının ardından çıkan tartışmalar, toplumun monarşinin tarzı hakkında ne kadar farklı görüşlere sahip olduğunu ortaya koydu.
Lord Altrincham, yazdığı makalenin amacının "monarşiye hizmet etmek, monarşiyi güçlendirmek ve ömrünü uzatmasını sağlamak" olduğunu savundu.
Altrincham bir televizyon stüdyosundan ayrıldığı sırada monarşi yanlısı bir grubun üyesinin saldırısına uğradı. Ancak makalesi ülkenin yönetimini elinde tutan bu katı yapının sorgulanmaya başlanmasına yol açtı.
1960'larla yeni bir çağın da kapıları açıldı. O ana dek sesleri duyulmayan genç kesim kendilerini müzik, moda ve yaşam tarzı üzerinden ifade etmeye başladı.
"That Was The Week That Was" gibi televizyon programları egemen sınıflarla açıkça dalga geçerken, Profumo Skandalı halkın bu kesime inancını iyice eritti. Halkın tepkisinden monarşi de muaf değildi.
Kraliçe, monarşiye yönelik eleştirilere iki şekilde yanıt verdi. Birincisi, Kraliyet Ailesi'nin üyeleri toplum hayatında daha merkezi bir rol oynamaya başladı.
Kraliyet Ailesi'nin resmi ziyaretleri ve halka açık toplantılara katılımları monarşiyi halkla daha bütünleşmiş gösteriyordu.
İkincisi de İngiliz Uluslar Topluluğu'ndaki eski sömürgeler bir bir bağımsızlıklarını ilan ederken Kraliçe'nin devlet başkanı olarak konumu daha önemli hale geliyordu.
İngiltere Kraliyet Ailesi üyeleri İngiliz Uluslar Topluluğu ülkelerine sık sık ziyaretler gerçekleştirmeye başladı ve Kraliçe topluluğun müreffeh ve daha yoksul ülkeleri arasındaki ikili ilişkileri geliştirmek için özel bir çaba sarf etti.
Haziran 1969'da BBC'de yayımlanan "Kraliyet Ailesi" adındaki belgesel, halkın monarşiye bakış açısını kökten değiştirdi.
Belgeselde Kraliçe hem iş başında hem boş zamanlarında görülüyor, Buckingham Sarayı'nda davetlilerle konuşurken, yabancı elçilerle görüşmeler gerçekleştirirken, Balmoral'da ailesiyle dinlenirken izleniyordu. Bir de akıllardan çıkmayan, debdebeli bir mangal sahnesi de vardı.
Ancak Kraliyet Ailesi'nin bu denli erişilebilir görülmesinden herkes hoşnut olmadı. Monarşinin kapılarını medyaya bu denli açmasının en önemli unsuru olan gizemini kaybetmesine neden olduğunu ileri sürdüler.
Bu yeni şeffaflık döneminin ardında büyük oranda Edinburg Dükü'nün amcası Lord Mountbatten vardı.
Kraliyet Ailesi'nin nasıl bir evrim geçirmesi gerektiğine dair görüşleri Mountbattenizm olarak adlandırılmaya başlandı. Kraliçe'nin biyografisini yazan Ben Pimlott, bunu "kamuoyuyla bilinçli bir flört hali" olarak nitelendiriyordu.
1969'da Caernarfon Kalesi'ndeki Galler Prensi Charles'ın ünvan alma töreni ve 1977'deki Gümüş Jübile kutlamaları, monarşinin halkla bir bütün olduğunu göstermeyi amaçlıyordu.
Bu şeffaflık İngiltere Kraliyet Ailesi'nin mali işlerinde yapılan değişikliklerde de görülmeye başlandı.
Parlamentodan Kraliyet Ailesi'ne doğrudan ayrılan bütçe kısıldı, Kraliçe kendi yatırımlarından elde ettiği kâr üzerinden vergi ödemeye başladı ve saray masraflarına büyük kesintiler getirildi.
Ancak Kraliyet Ailesi'nin bazı genç üyeleri monarşinin itibarını korumak için gerekli özeni göstermekte yetersiz kaldı.
Kraliçe'nin dört çocuğundan üçü evliliklerinde sorunlar yaşadı, televizyonlarda yayımlanan "It's a Royal Knockout" isimli yarışma programı halkın egemen sınıfa sempatisini azalttı.
Windsor Kalesi'nde çıkan yangının yol açtığı masrafı kimin karşılaması gerektiği tartışması üzerine, Kraliyet Ailesi modernleşme yolunda kendi adımlarını atmaya karar verdi.
Kraliyet Ailesi ve aristokrasinin önde gelen isimlerinden oluşan The Way Ahead adındaki grup yılda iki kez toplanmaya başladı.
Grup monarşinin geleceğini ve bütçesini ele aldı, kamuoyunun görüşlerinin nasıl hep bir adım önünde olabileceklerini değerlendirdi.
Ancak İngiltere Kraliyet Ailesi her ne kadar halkın nabzını tutmaya çalışsa da Ağustos 1997'de Galler Prensesi Diana'nın ölümüne verilen tepkilerden kaçamadı.
Yaz tatili için İskoçya'daki Balmoral çiftliğine giden Kraliçe'nin Prenses Diana'nın ölümü nedeniyle Londra'ya gelmemesi ve gelinine halkın önünde bir saygı gösterisinde bulunmaması sert eleştirilere yol açtı.
Ancak bu eleştirilerde gözden kaçan şey, Kraliçe'nin bir büyükanne şefkatiyle, Prenses Diana'nın küçük yaştaki iki oğlunun halkın gözü önünde yas tutmak zorunda kalmasını önlemek istemesiydi.
Birçok kişi Kraliçe'nin alışık olduğu geleneksel ketum İngiliz davranışlarının dışına çıkmış, yas tutmayı histerik bir gösteriye çevirmişti.
Ancak bir bulvar gazetesinin duygusal kampanyasının ardından Kraliçe Londra'ya geldi ve eski gelinini andığı, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir televizyon konuşması yaptı.
Yeni yüzyıla girilirken monarşinin tarzındaki değişimler de sürüyordu.
Artık iş, sanat ve yayın dünyasına yönelik özel günler düzenleniyor, Londra Finans Merkezi ya da BBC'nin Eastenders dizisinin seti gibi yerlere gayriresmi ziyaretler söz konusu oluyordu.
İngiltere'nin kültürü ve inançları değişirken, Kraliyet Ailesi de daha içten ve samimi bir portre çizmeye başlıyordu.
Bunun belki de en önemli göstergelerinden biri, Kraliçe'nin tahta geçişinin 50'inci yılında yapılan 2002'deki Altın Jübile kutlamaları ve 10 yıl sonraki Elmas Jübile törenlerine halkın gösterdiği muhabbetti.
Kraliçe kutlamalar için ülkenin dört bir yanını dolaşırken törenlere milyonlarca insan katılıyordu. Halkın Kraliçe'ye ilgisi gözle görülebiliyordu.
2013'te büyük torunu Cambridge Prensi George doğduğunda, artık tahtın geleceğinin sağlam olmadığını, Prens George'un da bir gün tahta çıkmayacağını iddia etmek zor bir hale geldi.
Kraliçe 2. Elizabeth, 2019'u özellikle "inişli çıkışlı" bir yıl olarak nitelendiriyordu: Eşi Edinburg Dükü Prens Philip bir trafik kazası geçirmiş, oğlu York Dükü Andrew adının geçtiği skandallardan ötürü geri plana çekilmek durumunda kalmış, torunu Prens Harry Kraliyet Ailesi'nin katı sınırlamalarından kendisini kurtarmanın açıkça yollarını aramaya başlamıştı.
Ancak monarşi ve halk arasındaki ilişkiler ne kadar karmaşık olursa olsun, halkın Kraliçe'ye desteğinin halen güçlü olduğu açıktı.
Birçok kişi için Kraliçe 2. Elizabeth, tahta çıkmasından bu yana tanınmayacak şekilde değişen İngiltere'de ilelebet sabit kalan ve güven veren bir figürdü.
Ülkenin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı olan Kraliçe 2. Elizabeth, 2021 yılında 99 yaşında hayatını kaybeden eşi Edinburg Dükü Philip'in de desteğiyle, Kraliyet Ailesi'nin muhterem gemisini 21'inci yüzyılın sularına güvenli bir şekilde yüzdürmeyi başardı.
Son Dakika › Dünya › Kraliçe 2. Elizabeth: Monarşinin değişen yüzü - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?