
Osmanlı'nın son büyük projelerinden tarihi Hicaz Demiryolu, İstanbul'dan Mekke'ye uzanacaktı.
Dönemin Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamid böylece bölgedeki Müslümanların imparatorluğa bağlılığını sağlamayı umuyordu.
Ancak Şam'dan Medine'ye kadar tamamlanan proje bitirilemedi.
Rayların tamamlanan kısmı yıllar içinde unutuldu, bugün büyük kısmı kullanılamaz halde.
Şimdi Türkiye, Suriye ve Ürdün tarihi projeyi canlandırmak istediklerini söylüyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, 23 Eylül'de yaptığı açıklamada üç ülkenin bu konuda bir mutabakat zaptı taslağı üzerinde anlaştığını duyurdu.
Suudi Arabistan'ın projeye dahil olup olmayacağı ise şimdilik net değil.
Uraloğlu'na göre demiryolunun Suriye'deki eksik 30 kilometrelik üstyapısı Türkiye desteğiyle tamamlanacak.
Ürdün Krallığı da Suriye'deki lokomotiflerin bakım-onarımı ve işletilmesine yönelik teknik imkanları araştıracak.
Ayrıca Türkiye'nin Akabe Limanı üzerinden Kızıldeniz'e erişimini güçlendirmek ve Ürdün ile karayolu taşımacılığının Suriye üzerinden yeniden başlamasını sağlamak için de çalışmalar yürütülecek.
Türkiye, tüm bu hedeflerin hayata geçirilmesi için eylem planı hazırlayacak.
İkinci Abdülhamid'in anılarında "benim eski rüyamdır" diye yer alan ve Osmanlı sultanına ithafen " Hamidiye Hicaz Demiryolu" olarak bilinen hat, 2 Mayıs 1900 yılında yayınlanan bir "irade-i seniyye" yani padişah fermanı ile ilan edildi.
İnşaat, resmi bir tören ile Şam'da aynı yılın Eylül ayında başladı.
Toplam uzunluğu 1400 kilometre olarak planlanan demiryolu Mekke ve Medine'ye kadar uzanacaktı.
Böylece diğer hatlar ile birleşince Osmanlı'nın başkenti İstanbul'dan İslam'ın kutsal şehirleri Mekke ve Medine'ye kadar kesintisiz demiryolu bağlantısı sağlanacaktı.
Projenin başlıca amacı Müslümanların hac yolculuğunu kolaylaştırmaktı.
Ancak BBC Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre Osmanlı İmparatorluğu'nun projede bir hedefi daha vardı.
Çoğunluğu Müslüman olan bu bölgelerdeki merkezi kontrolü güçlendirmek ve askeri sevkiyatı kolaylaştırmak.
Hattın Medine'ye kadar ulaşan 1464 kilometrelik kısmı Eylül 1908'de tamamlandı ve İkinci Abdülhamid tarafından düzenlenen resmi bir tören ile açıldı.
Hicaz Demiryolu nihai durağı Mekke'ye ise ulaşamadı.
Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Nejla Günay, projenin tamamlanmasına karşı iki büyük engel olduğunu söylüyor:
Bölgedeki Bedevi kabileler tarafından demiryoluna yapılan saldırılar ve Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali el-Haşimi'nin girişimleri.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden tarihçi Prof. Dr. Murat Özyüksel de Bedevi kabilelerin ana gelir kaynağının Hacca giden Müslümanlara deve kiralamak olduğunu vurguluyor.
Hicaz Demiryolu adlı kitabın yazarı Prof. Özyüksel, bölgedeki siyasi iradeyi temsil eden Mekke şeriflerinin de Hicaz Demiryolu'nu siyasi ve ekonomik çıkarlarına tehdit olarak gördüklerini savunuyor:
"Mekke emirleri Osmanlı Devleti'nden yana go¨ru¨nerek el altından Bedevileri destekliyordu.
"Bedeviler u¨zerindeki nu¨fuzları, onları deve tas¸ımacılıgˆı tekelinden elde edilen gelirin ortagˆı durumuna getirmis¸ti."
Prof. Özyüksel, vagonların ve istasyonların askeri koruma altına alınmasına karşın saldırılar ile baş edilemediğini, ancak hattın Medine'den Mekke'ye uzatılmaması şartıyla Şerif Hüseyin ile anlaşma yapıldıktan sonra saldırıların durduğunu kaydediyor.
Medine'ye ulaşan hat açıldıktan bir yıl sonra İkinci Abdülhamid'in Nisan 1909'da tahttan indirilmesi, Jön Türklerin iktidara gelmesi ve Birinci Dünya Savaşı'nda bölgenin İngiliz ve Fransızlar tarafından işgal edilmesiyle birlikte dev proje tarihe karıştı.
Hicaz Demiryolu, 19 ve 20'inci yüzyıllarda Osmanlı'da inşa edilen diğer tüm demiryollarının aksine yabancı sermaye katkısı olmadan yapıldı.
Proje, Osmanlı Devleti tarafından getirilen vergiler, Ziraat Bankası'ndan alınan krediler ve hem Osmanlı'da hem de yurt dışında yaşayan Müslümanlardan gelen bağışlar ile hayata geçirildi.
Prof. Dr. Günay, "Projenin bütün masraflarının Müslümanlar tarafından karşılanmasına ve yabancı devletlerin bu demiryolu üzerinde söz sahibi olmamasına özen gösterilmişti" değerlendirmesini yapıyor.
Osmanlı Devleti'nin son dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yılları üzerinde uzmanlaşan Gazi Üniversitesi akademisyeni, Müslümanlardan bağış toplamak için projeye "Hicaz Demiryolu" adı verilerek "dini hassasiyetlere vurgu yapıldığını" ve Hac yolunun daha kısa ve güvenli hâle geleceği fikrinin öne çıkarıldığını anlatıyor.
Prof. Günay, o dönem İstanbul'da bir "İane [Yardım] Komisyonu" kurulduğunu, komisyonun imparatorluk genelinde şubeleri bulunduğunu ve bağış kampanyasını İkinci Abdülhamid'in 50 bin lira vererek bizzat başlattığını söylüyor.
Akademisyen, bağışta bulunanlar arasında yurt dışındaki Osmanlı temsilcilikleri ile Avrupa'nın yanısıra Mısır, Hindistan, Rusya, Fas, Endonezya, Singapur ve Güney Afrika gibi ülkelerdeki Müslüman cemaatleri sayıyor.
Prof. Dr. Özyüksel, Hicaz Demiryolu finansmanının yarısından fazlasının vergi ve zorunlu ödemelerden geldiğini, üçte birinin ise yardım ve bağışlar ile karşılandığını hatırlatıyor.
Tarihçi, bu bağışların içinde yurt dışından gelen meblağın yüzde 10 civarında olduğuna, bunun toplam finansman içindeki payınınsa yüzde üçün altında kaldığına dikkat çekiyor.
Hicaz Demiryolu'nu Osmanlı'daki diğer demiryollarından ayıran başlıca unsur, dini bir amaç ile inşa edilmesiydi.
Munzur Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Dr. Yasemin Zahide Işık, demiryolunun "halifeliğin gücünü manevi olmaktan çıkarıp somut ve görünür bir hale getirmek" açısından önemli olduğunu söylüyor.
Işık'a göre İkinci Abdülhamid, Panislamist politikası çerçevesinde "Osmanlı topraklarındaki Müslüman ahaliyi devlete bağlı tutmak, imparatorluktan ayrılmalarına engel olmak amacıyla bu projeye büyük bir önem veriyordu."
Prof. Özyüksel de İkinci Abdülhamid'in Arap milliyetçiliği gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun daha da bölünmesine yol açabilecek yaklaşımlara karşı bir önlem olarak İslamcı bir politika uyguladığını vurguluyor.
Özyüksel, Abdülhamid'in bu uğurda Halife kimliğini en ön planda kullanan padişah olduğunu hatırlatarak Hicaz Demiryolu'nun da bu politkanın "en önemli unsuru" olduğunu söylüyor.
Özyüksel, Hicaz Demiryolu'nun o dönemde dünya çapında ve İslam aleminde büyük ses getirdiğini anlatıyor:
"Die katholischen Missionen [Katolik Misyonlar] diye bir Alman gazetesi, 'Bir hamlede bu¨tu¨n I·slam aleminin en popu¨ler adamı, gu¨nu¨n kahramanı oldu' diyor.
"Abdu¨lhamid, Hicaz Demiryolu iradesiyle I·slam du¨nyasının destegˆini belki de bekledigˆinin u¨zerinde elde etmis¸, Halife olarak gu¨cu¨nu¨ ve saygınlıgˆını o¨nemli o¨lc¸u¨de artırmıs¸tı."
Hicaz Demiryolu jeopolitik açıdan da Osmanlı İmparatorluğu için önemli bir projeydi.
Prof. Özyüksel, Abdülhamid'in Anadolu, Bağdat ve Hicaz demiryolu projelerine stratejik önem atfettiğini vurguluyor ve şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Hicaz Demiryolu, özellikle Maan'dan Akabe Körfezi'ne bir hat çekilebilmesi halinde, Mısır'daki İngiliz hakimiyetinin Osmanlı/Alman ittifakınca ciddi biçimde tehdit edilmesi anlamına geliyordu."
Prof. Dr. Nejla Günay, Süveyş Kanalı'nın tamamlanmasının ardından İngiltere'nin 1882'de Mısır'ı işgal etmesiyle Osmanlı'nın bölgedeki demiryolu projelerine daha fazla önem verdiğini kaydediyor.
Hicaz Demiryolu ile paralel ilerleyen ve Almanya tarafından yapılan Bağdat Demiryolu'nu örnek gösteren Günay, Almanya'nın bu hat üzerinden İngiltere'nin Ortadoğu ve Asya'daki nüfuzuna meydan okumayı hedeflediğini söylüyor.
Dr. Öğr. Üyesi Işık ise demiryolunun İngiltere başta olmak üzere Batılı devletlerin bölgede artan etkisini sınırlamak açısından stratejik bir önem taşıdığını vurguluyor.
Son Dakika › Dünya › Hicaz Demiryolu Geri Dönüyor - Son Dakika
 Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?