Kazanan da, kaybeden de seçimlerden herhangi bir şekilde başarılı çıktıklarını söylerler.
Oy oranını artıran parti liderleri haklı olarak "Seçimleri biz kazandık" derler.
Bir önceki seçimlere nazaran büyük veya belirli ölçüde oy kaybeden partilerin liderleri ise kendilerine göre bir başarı gerekçesi uydururlar.
"Evet oy kaybına uğradık ama kamuoyu yoklamalarında öngörülen rakamların üzerine çıktık" gibi açıklamalarda bulunurlar.
Uydurdukları bu gerekçelere aslında kendileri de inanmazlar
Ama seçimleri kaybeden partilerin liderleri, aldıkları yenilginin sorumluluğunu üstlenip, görevi başkalarına bırakmayı kesinlikle akıllarından bile geçirmezler.
Koltuklarını bir türlü bırakmazlar.
İşte geçen pazar günü Berlin'de yapılan eyalet parlamentosu seçimleri akşamı da benzer bir tabloya tanık olduk.
***
Alman Sosyal Demokratların anıt adamı olarak bilinen ve 1969-1974 yılları arasında Almanya Başbakanı olarak görev yapan Willy Brandt, 1958 yılında toplam oyların yüzde 52.6'sını ve 1963 yılında yüzde 61.9'unu alarak Berlin Eyalet Başbakanı (Berlin'de Hükümet eden Belediye Başkanı) olurken, pazar günkü seçimlerde Sosyal Demokrat Parti (SPD) seçmenlerin sadece yüzde 21.6'sının desteğini alabildi.
SPD 5 yıl önceki seçimlere göre yüzde 6.7 oranında oy kaybettiği halde, partinin lider adayı olan Berlin Eyalet Başbakanı Michael Müller, seçim sonuçları şekillenmeye başlar başlamaz, "Seçimleri biz kazandık. Bu seçimlerden en güçlü parti olarak biz çıktık. En yakın rakibimizi 5-6 puan geride bıraktık. Seçmen yeni hükümeti kurma görevini bize verdi" diyerek, televizyon ekranlarında adeta zafer havası estirdi.
Hem de bu sonuç, SPD'nin Berlin seçimlerindeki tarihinin en kötü sonucu olduğu halde.
İşin ilginç yönü, SPD'nin 'seçim partisi'ne katılan partililer, Michael Müller'i ayakta alkışladı.
SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel de.
Yani bir yerde, Alman sosyal demokratlar ağlanacak hallerine güldüler.
Berlin'de SPD ile ortaklık eden Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) de yüzde 17.6 ile kentte tarihinin en kötü sonucunu aldı.
***
CDU'nun lider adayı ve Berlin İçişleri Senatörü Frank Henkel, televizyon ekranlarından "Bu bizim partimiz için acı bir sonuçtur. Kötü bir sonuçtur. Beklemediğimiz bir sonuçtur. Seçimler birlikte kazanılır, birlikte kaybedilir" diyerek bu tarihi yenilginin soncunu kişisel olarak üstlenmek istemedi.
Yani nedense bir türlü "Bu bir hezimettir. CDU Berlin Eyalet Teşkilatı Başkanlığını bırakıyorum" diyemedi.
Hatta televizyon muhabirinin "Yenilginin sorumluluğunu üstlenip istifa etmeyi düşünmüyor musunuz?" sorusuna çok açık bir biçimde, "Düşünmüyorum" yanıtını verdi.
Senatör Frank Henkel'in bu sözlerini duyunca kendi kendime "Ha Türkiye, ha Almanya. Fark eden bir şey yok. Politikacılar her yerde hemen hemen aynı" diye mırıldandım.
Neyse ki, sonradan aklı başına gelmiş olmalı ki, aradan 24 saat bile geçmenden Frank Henkel, önümüzdeki yıl yapılacak kurultayda, CDU Berlin Eyalet Teşkilatı Başkanlığına aday olmayacağını açıkladı.
Yani, derhal istifa yerine görevi bırakma sinyali verdi.
İşte bunu da anlamak mümkün değildir.
Neden şimdi ve derhal değil de, gelecek yıl?
Son Dakika › Dünya › Ha Türkiye, Ha Almanya - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?