Pandemi tünelinin sonunda ışık var mı?
Covid-19 Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından pandemi ilan edilmesinden bu yana 185 milyon kişiye bulaştı ve bunların 4 milyonu hayatını kaybetti.
Aşılamanın bizi bir tür normalliğe doğru götüreceği ve son 16 aydır yaşamlarımızı şekillendiren kısıtlamaların gevşemesini sağlayacağı umutları var.
Ancak uzmanlar, giderek artan bir oranda koronavirüsün kalıcı olacağına ikna olmuş haldeler.
Ocak ayında, önde gelen bilim yayınlarından Nature dergisi dünya genelindeki 100 immünoloji, viroloji ve sağlık uzmanlarına Covid-19'un tamamen yok edilip edilemeyeceğini sordu. Uzmanların neredeyse yüzde 90'ı 'hayır' yanıtını verdi: koronavirüsün, belirli yerlerdeki endemik bir hastalığa dönüşeceği ve dünyanın çeşitli kesimlerinde dolaşıma devam edeceğine dair kanıtlar olduğunu söylediler.
Bu, insanoğlunun hastalıklarla mücadele tarihinde görülmemiş bir şey değil. Ancak bu virüsün kendine has zorlukları var. Peki bilim nasıl önümüzdeki yıllarda Covid ile birlikte yaşamak zorunda kalacağımızı tahmininde bulunuyor?
Salgın hastalıkların yok edilmesi öyle her gün olan, kolay bir şey değil. Hem de hiç değil. Aslında WHO, sadece iki salgın hastalığın tamamen yok edildiğini ilan etti, çiçek hastalığı ve sığır vebası.
Ve sadece, insanlık tarihi boyunca salgınlara yol açan ve 1980'li yıllarda ortadan kalkana dek 20. yüzyılda yaklaşık 500 milyon insan öldüren çiçek hastalığı, coğrafi dağılımı ve erişimi anlamında Covid-19 ile kıyaslanabilir bir hastalık.
Çiçek hastalığının yok edilmesine bazı müstesna koşullar yardımcı oldu. Çoğunlukla da çiçek virüsünün bulaşmasını önleyen bir aşının geliştirilmesiyle.
Maalesef, şu ana dek geliştirilen Covid-19 aşıları bu etkiyi yaratmadı.
Salgın Hastalıklar Uzmanı Profesör David Heymann "Şu anda elimizdeki aşılar bazı koşullarda enfeksiyonu önlemiyor. Sadece enfeksiyonu modifiye ediyorlar ve hastalığı daha az ciddi bir hale getiriyorlar. Aşılanan insanlar hala virüsü başkalarına bulaştırabiliyor" diyor.
İngiltere'deki East Anglia Tıp Fakültesi'nden Profesör Paul Hunter bir adım daha ileri gidiyor. Hunter, aşıların gelecekte de Covid-19'a yakalanmamızı önlemeyeceğini söylüyor ve "Covid hiç gitmeyecek" diyor.
"Aşı olsak da olmasak da, hastalığa tekrar tekrar yakalanmamız kaçınılmaz" diye de ekliyor.
Profesör Helmann, Covid-19'ın endemik bir hastalık olacağına, yani önümüzdeki yıllarda dünya nüfusunun çeşitli ceplerinde dolaşmaya devam edeceğine inanan çok sayıda uzmandan biri.
Bu yeni bir şey değil; örneğin grip virüsleri ve soğuk algınlığına yol açan dört koronavirüs endemik. WHO dünya genelinde 290 bin ila 650 bin kişinin, grip bağlantılı nedenlerden öldüğünü tahmin ediyor. Ancak bu hastalıklar, ölü sayısı hesaplanabilen başa çıkılabilir hastalıklar haline geldi.
Bilim insanları, Covid-19'da da durumun bu olmasını bekliyor. Siyasetçilerin umudu da bu. Bu senaryoda virüs ortada dolanacak, ancak insanlar aşılama ve doğal enfeksiyonla bir tür bağışıklık kazanacak. Böylece ağır hastalık, hastaneye yatış ve ölümler azalacak ve şu ana kadar gördüğümüz düzeylerde olmayacak.
Burada sorun, virüsün bu şekilde davranıp davranmayacağını hala bilmiyor oluşumuz. Profesör Heyman koronavirüsü "çok değişken bir virüs" diye tanımlıyor.
"Bu virüs insan hücresinde kendisini çoğalttığında, zaman zaman mutasyona uğruyor. Bu mutasyonların bazıları da kaygı yaratıyor."
Ancak uzmanlar, Covid-19'un başka şekillerde de daha az kaygı yaratan bir hale gelebileceğini de söylüyor.
"Virüslerin, şiddeti de mutasyonla ya da nüfusun büyük çoğunluğunun aşılanmasıyla azalabilir."
Bir virüsün bir "misyonu" var: Kendisini mümkün olduğu kadar çok kişiye yaymak, bu yüzden mutasyonlar sık görülüyor.
Oxford Üniversitesi'nden Küresel Sağlık Profesörü Trudy Lang "Evrimsel açıdan, virüsün daha çok insana bulaşabilmesi için mutasyon geçirmesi gerekiyor. Başarılı virüs, daha kolay yayılan virüs" diyor.
Grip virüsünde mutasyonlar o kadar sık görülüyor ki, grip aşısının kompozisyonu her yıl bir sağlık kuruluşları ağı tarafından gözden geçiriliyor. Yaşamımız boyunca tekrar aşı yapılması gereken tetanos gibi diğer hastalıklar da var.
Koronavirüs şu ana dek dört büyük varyant geliştirdi. Bunlara ilk olarak Hindistan'da ortaya çıkan ve şu anda Avrupa, Asya ve ABD'deki vaka artışının sorumlusu olan, çok bulaşıcı Delta varyantı da dahil.
İstatistikler, aşılamanın Delta'ya karşı işe yaradığını gösteriyor. Örneğin İngiltere Kamu Sağlığı Kurumu'nun son verilerine göre, Şubat-Haziran arasında bu varyant yüzünden hastaneye yatanların yüzde 82'si ya hiç aşı olmamıştı ya da tek doz olmuştu.
Ancak yine de Britanya Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) kış aylarından önce 30 milyondan fazla kişiye yapılması öngörülen üçüncü doz için planlamalara başladı.
ABD'de Ulusal Sağlık Enstitüleri, iki doz aşı olmuş kişiler üzerinde üçüncü dozun antikor üretimini artırıp, korumayı uzatıp uzatmayacağının incelendiği bir klinik deneye başladı.
Gerçek şu ki, bilim insanları da Covid-19 aşılarının verdiği bağışıklığın ne kadar süreceğini bilmiyor. Bunun nedeni aşıların görece yeni ve araştırmacıların hala farklı aşıların yarattığı bağışıklık sistemi tepkisini analiz ediyor olması.
Profesör Heymann "Kimse ek aşıya ihtiyacımız olup olmadığını bilmiyoruz. Bu virüsten farklı bir virüs ve bu aşamada bunu insanların aklına sokmak bile yanlış" diyor.
Vakalar ve hastaneye yatış oranları artarken, bazı ülke ve bölgeler seyahat ve hareket kısıtlamalarını yeniden uygulamaya başladı.
Bu önlemler, hastalığın yayılmasını yavaşlatıp, sağlık sistemleri üzerindeki baskıyı azaltırken, bir yandan da artan işsizlik dahil, ekonomik hasara yol açtı.
Kısıtlamalar yine bu endemik hastalık senaryosunun bir parçası olabilir mi? Uzmanlar bunun aşı programlarının her bir ülkedeki hastaneye yatış oranlarını azaltmadaki başarısına bağlı olduğunu söylüyor.
Bon birkaç ayda dünya genelinde hem ulusal hem de bölgesel müdahaleler gördük. Avustralya'da yedi kentte kısıtlama önlemleri alınırken, Bangladeş'te ulusal çapta önlemlere gidildi.
Hong Kong City Üniversitesi'nden Sağlık Güvenliği Profesörü Nicholas Thomas, Bloomberg'e yaptığı açıklamada "Kısıtlamalar, mümkün olduğunca uzun süre salgın sorununu çözmekte hükümetlerin başlıca aracı olacak" diyor.
Pandemi sırasında maske takma zorunluluğu çok tartışıldı. Hatta 2020'deki Amerikan başkanlık seçimlerinde siyasi mücadelenin bir parçası haline geldi.
Ancak bilim insanları, ezici bir çoğunlukla aşılama oranının yüksek olduğu yerlerde bile Covid-19'un yayılmasını önlemede kullanımına destek veriyor.
Kopenhag Üniversitesi'nden Christina Gravert "Her vaka artışı olduğunda kısıtlama önlemlerine gidemeyeceğimiz net. Ancak kendini iyi hissetmeyenlerden toplu taşıma sistemlerinden uzak durmalarını, evden çalışmaları ya da en azında başka insanların yanındayken maske takmalarını istemeye devam etmek makul görünüyor" diyor.
Maske kullanımı Asya ülkelerinde yaygın. Ancak dünyanın diğer bölgelerinde değil. İleride maska kullanımına isteklilik konusundaki anketler de pek iç açıcı değil. Örneğin ABD'de iki doz aşı olanların dışarıda maske takma zorunluluğu Nisan'da kaldırıldı. Axios- Ipsos Koronavirus Endeksi'ne göre sürekli maske taktığını söyleyen insanların oranı o zamandan bu yana yüzde 74'ten yüzde 63'e geriledi.
Ankete göre ayrıca aşısız insanlar arasındaki maske kullanım oranları da düştü.
Bazıları, kamu sağlığı mesajı açısından hükümetlerin kapalı mekanlarda maske kullanımını teşvik etmesi gerektiğini söylerken, diğerleri bunun tek tek bireylere bırakılmasını ve bazı insanların özellikle toplu taşıma ve kalabalık alanlara nezaketen maske takabileceğini söylüyor.
Şu anda hükümetle, sınırlarını gerekli olmayan seyahatlere kapamanın ekonomik zorlukları ve nüfuslarını virüsten korumanın gereklilikleri arasında sıkışmış habde.
Farklı ülkelerin farklı kuralları var ve Profesör Heymann, küresel düzeyde koordine olunamamasını eleştiriyor.
Heymann "Aşıların eşitsiz dağılımı yüzünden WHO bir 'aşı pasaportu' tavsiyesinde bulunmayacak, ancak bazı ülkelerin bunu kullanmasını bekliyorum. İnsanların aşı bulamaması nedeniyle ya da bir nedenden aşılanmaması nedeniyle seyahat edemeyecek olması söz konusuyken bir aşı sertifikası kullanmak kesinlikle etik değil" diyor.
Yine de Avrupa Birliği, Dijital Covid Sertifikasını kullanıma soktu. Bu sertifikayla AB vatandaşları aşılanmışsa, geçerli bir negatif testi varsa ve yakın geçmişte hastalığı geçirmişse AB içinde kısıtlamalara maruz kalmadan dolaşabiliyor. Aşı pasaportu 27 üye ülkenin yanı sıra İzlanda, Norveç ve İsviçre tarafından tanınıyor.
Ancak dünyanın geri kalanının, diğer ülkelerden gelen insanların hareketiyle nasıl başa çıkacağını bekleyip, görmek gerekiyor.
Mart 2020'den bu yana uluslararası seyahatte büyük düşüş oldu ve BM Ticaret ve Kalkınma Kurumu UNCTAD, pandeminin 2021'de 1,4 trilyon dolarlık turizm geliri kaybına yol açtığını, bu kaybın en çok da düşük gelirli ülkeleri etkilediğini söylüyor.
5 Temmuz itibariyle, dünya nüfusunun 1 milyardan biraz fazlası iki doz Covid-19 aşısı olabildi. Bu, küresel nüfusun yüzde 15'inde azı.
WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus geçtiğimiz günlerdeki bir basın toplantısında "Dünya başarısız oldu, küresel topluluk olarak biz başarısız olduk" dedi.
İnsani tarafı bir yana, "aşı demokrasisi" Covid-19 varyantlarını uzak tutmak açısından da önemli. WHO, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nün (WTO) başkanları, geçtiğimiz günlerde yayımladıkları açık mektupta, yoksul ülkelerde aşı bulunamamasının, yeni varyantların ortaya çıkma koşullarını yarattığı uyarısında bulundu.
Mektupta "Giderek artan oranda iki aşamalı bir pandemi gelişiyor. Eşitsiz aşı dağıtımı milyonlarca kişiyi virüs tehdidine açık bırakırken, ölümcül varyantların ortaya çıkıp, dünya genelinde yayılmasına yol açıyor. İleri düzeyde aşı programlarına sahip ülkeler bile, daha sıkı kamu sağlığı önlemlerini yeniden uygulamak zorunda kaldı. Böyle olması gerekmiyor" denildi.
En son G7 zirvesinde, yoksul ülkelere bir milyar doz aşı gönderilmesi taahhüdünde bulunuldu.
Bu sayı, WHO'nun yoksul ülkeler için gerektiğini söylediği 11 milyar dozun çok altında. Ve görünür gelecekte virüs dolaşımda kalacaksa, herkese ulaşmak bağışıklığı genişletmek adına hayati önemde olacak.
Profesör Heymann "Dünya genelinde aşıların eşit bir şekilde dağıtılması hem kamu sağlığı hem de insani açıdan sorumluluk" diyor.
Koronavirüsle mücadele, aynı zamanda virüsün hayvanlarda nasıl davranacağına bağlı. Şu ana dek bilim insanları virüsün yarasalardan gelip, aradaki bir başka hayvanla insanlara geçtiği fikrini destekliyor.
Çalışmalar virüsün, kedileri, tavşanları, hamsterleri etkileyebildiğini ve özellikle vizonlarda bulaşıcı olduğunu gösterdi. Danimarka'da uzmanlar, vizonlardan insanlara virüs geçişine dair kanıtlar buldu.
Uzmanlar, doğada virüse yakalanabilecek hayvanlar oldukça, insanlara bulaşma riskinin de olduğunu söylüyor.
Smithsonian Doğa Koruma Biyolojisi Enstitüsü'nün Küresel Sağlık Programı'ndaş, vahşi yaşam veterineri Dawn Zimmerman "Hastalıklar orada bir yerlerde. Fırsat bulurlarsa, geçebilirler" diyor.
Son Dakika › Dünya › Covid-19 kalıcı olabilir, peki hastalıkla yaşamayı nasıl öğreneceğiz? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?