Türkiye'nin Suriye'ye yeni askeri harekât planları Rusya ve ABD'yi sahada yeni pozisyonlar almaya iterken siyasi alanda önemli gelişmeler yaşanıyor. Rus ve Amerikan tarafı Ankara'nın beklediği 'yeşil ışığı' yakmayıp olası Türk askeri müdahalesi önünde caydırıcı önlemlerle meşgulken Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed 9 Kasım'da Şam'ı ziyaret etti.
Şam'la ilişkilerin askıya alındığı 2011'den beri bir ilke imza atan Zayed beraberindeki heyetle, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad'la görüşmeler yaptı.
İkili ilişkiler, ortak çıkar alanlarında ortaklığın geliştirilmesi ve hayati sektörlerde yatırım çabalarının yoğunlaştırılması ele alındı. BAE liderliğinin Suriye'nin istikrara kavuşması ve yeniden inşasına yardım sözü iletildi. Somut olarak Şam kırsalında 300 megavat kapasiteli bir fotovoltaik tesisin kurulması kararlaştırıldı.
Son ziyaret adım adım ilerleyen normalleşme sürecinde yeni bir eşiğe işaret ediyor. 27 Aralık 2018'de elçiliğini yeniden açtığından beri ilişkileri maslahatgüzar seviyesinde sürdüren BAE, 2020'de Covid-19 patlak verdiğinde göstere göstere Suriye'ye yardım elini uzatmıştı.
Geçen ayın beşinde BAE yönetimi 1973 Arap- İsrail Savaşı'nın yıldönümü vesilesiyle Suriye'nin liderliğini tebrik ederek Şam'a karşı Arap dünyasında oluşan olumsuz algıyı hedef almıştı.
20 Ekim 2021'de Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed, Esad'la ikinci telefon görüşmesinde diyaloğu sürdürme kararlılığını vurgulamıştı.
Bu görüşmeye paralel olarak Covid-19 nedeniyle Ekim 2021'e ertelenmiş "Expo 2020 Dubai" kapsamında iki ülkenin ekonomi bakanları bir araya gelmişti. Ekonomik ilişkileri geliştirmeye dönük bir anlaşma sağlanırken Suriye-BAE İşadamları Konseyi'nin yeniden canlandırılması kararlaştırılmıştı.
Dışişleri Bakanı Abdullah'ın ziyareti, Şam'la ilişkileri normalleştirmeye yönelik Arap ülkeleri arasındaki değişen havayı biraz daha olgunlaştıracak bir potansiyel taşıyor. Emirlikler kendi misyonunu, BAE Devlet Başkanı Diplomasi Danışmanı Enver Gargaş'ın ifadesiyle "köprüleri kurma ve ilişkileri güçlendirme" olarak niteliyor.
Bu ziyaretin nasıl bir arka fonda geliştiği de çok önemli. Eylül'de ABD'nin Sezar Yasası ile dayattığı yaptırımların fiilen delecek şekilde Lübnan'ın enerji krizini çözmek üzere Suriye üzerinden Mısır doğalgazı ve Ürdün elektriğini taşıyan eski hatların devreye sokulması planı gündeme gelmiş, bu minvalde Lübnan'dan bakanlar Şam'ı ziyaret etmiş, daha sonra Suriye, Mısır, Ürdün ve Lübnan'ın enerji bakanları Amman'da buluşmuş, devamında da Suriyeli bakanlar iki farklı heyet halinde Ürdün'de temaslarda bulunmuştu.
Bütün bunlar Ürdün Kralı Abdullah'ın Temmuz'da ABD Başkanı Joe Biden'la, Ağustos'ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le yaptığı görüşmelerin gölgesinde gelişiyor.
Merkezi Londra'da bulunan uluslararası yayın yapan Şark'ul Evsat gazetesine göre Kral Abdullah, Suriye'de rejim değiştirme planının yüksek maliyetli bir başarısızlık olduğunu, Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına dayalı çözüm mekanizmasının ilerlemediğini ve ortada bir çıkış stratejisinin olmadığını vurgulayıp Şam'la çalışmanın önünü açacak yeni bir teklif sundu.
Aşamalı bir strateji öngören bu teklif şu hususları içeriyor:
Halkın acılarına ve insani yardıma odaklanılması, sığınmacıların dönüşünü kolaylaştıracak programların hazırlanması, siyasi değişiklik taleplerine karşılık rejime teklifler sunulması, bu çerçevede yaptırımların kaldırılması ve kademeli olarak diplomatik ilişkilerin yeniden tesis edilmesi, çözüme yönelik Suriye yönetimini dahil eden bir mekanizmanın kurulması, Suriye'nin Arap Birliği dahil uluslararası platformlara dönüşünün sağlanması, terörle mücadelenin güçlendirilmesi, Rusya'nın rolünü teslim edip birlikte çalışılması, İran nüfuzunun sınırlandırılması ve nihai olarak Amerikalılar ve Türkler dahil tüm yabancı güçlerin çekilmesi.
Böylesi bir zeminde 29 Eylül'de Ürdün-Suriye arasındaki Cabir/Nasip Sınır Kapısı yeniden açıldı; Şam-Amman uçak seferleri tekrar başlatıldı. 3 Ekim'de Kral Abdullah 10 yıl sonra ilk kez telefonla görüştüğü Esad'a Suriye'nin egemenliği, istikrarı ve toprak bütünlüğüne desteğini dile getirdi.
Bu adımlar karşısında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Esad'la normalleşmeyi desteklemedikleri açıklamasını tekrarlasa da Biden yönetimi şimdiye dek engelleyici bir tutum sergilemedi. Haliyle BAE ve Ürdün'ün adımları Washington'ın zımni rızası dahilinde gelişen girişimler olarak görülüyor.
Arap medyası da Ürdün Kralı'nın, Suriye ile ilişkileri başlatma ve bundan dolayı Sezar yaptırımlarına maruz kalmama konusunda Biden'ı ikna ettiğini yazıyor.
Amerikan yönetiminin Suriye üzerine değerlendirmelerini etkileyen iki temel mesele var: İran ve İsrail.
İsrail'le ilişkileri normalleştiren bir ülke olarak BAE'nin Şam açılımı İsrail-Amerikan ekseninde İran'ı geriletecek bir Arap inisiyatifi olarak ele alınabilir.
Ayrıca Haziran'dan beri Suriye özelinde süren Amerikan-Rus diyaloğu ve Tel Aviv- Moskova hattında Suriye'deki İran-Hizbullah varlığına karşı ortak değerlendirmeler Şam'ı etkileyecek kanalların açılmasını içeriyor olabilir.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad Eylül'de BM Genel Kurulu toplantıları için gittiği New York'ta çok sayıda ikili görüşme gerçekleştirmiş ve Suriye'ye yönelik tavrın değiştiği izlenimiyle dönmüştü.
Amman'ın Şam'a teveccühü uluslararası alanda 'meşruiyetin tesisi' bakımından önem arz ederken Emirliklerin rolü elindeki finansal güç nedeniyle Arap ülkelerini daha fazla etkileme kapasitesine sahip.
Bu girişimleri, Mısır'ın bölgesel liderliği üzerindeki pasları sökmeye çalışırken Suriye'yi kazanma çabası ve Cezayir'in kendi dönem başkanlığında Arap Birliği'ndeki Suriye'nin koltuğunu iade etme hedefiyle birlikte ele almak gerekiyor.
Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtane Lamamra, Suriye'yi Arap Birliği'ne döndürme zamanının geldiği ve BAE Dışişleri Bakanı'nın Şam ziyaretinin Araplar arası uzlaşmazlığı aşmaya yardımcı olacağı mesajını verdi. Cezayir Mart ayındaki zirveye kadar ortak bir Arap kararının oluşmasını umuyor.
Fotoğrafın geneline bakıldığında Şam'ı Arap kalbine döndürmeye yönelik bir psikolojik ivmenin yükseldiği görülüyor.
Bu eğilimi besleyen belli temel kaygılar da var.
Birincisi Suriye'ye yönelim Arap tecridinin Türkiye ve İran'ın müdahale ve nüfuz alanı açtığı tespiti belli ülkeler için çıkış noktası haline geldi. Bu ülkeler 'neo emperyal' bir çerçevede gördükleri Türk-Fars etkisini geriletmek için Suriye'yi artık bir Arap meselesi olarak ele almak istiyor.
Çatışmacı rekabetin Türkiye ve İran'a alan açtığını düşünenler, bunu tersini çevirmek için de BAE'nin suları test eden manevrasını dikkatle izliyor. Hızlı davranabilen, çapraz ilişkilere girebilen ve bir seçenekten diğerine rahat sıçrayabilen BAE gibi bir ülkenin rolü önem kazanıyor.
Suriye'ye farklı bakmaya iten bir diğer gerekçe ise şu:
2013'te Mısır'da darbeyle bertaraf edilen, bu yıl Tunus ve Fas'ta siyaseten hezimete uğratılan, birkaç yıldır Libya'da geriletilen Müslüman Kardeşler projesinin Suriye'de başarılı olması öteki Arap rejimleri için tehlikeli bulunuyor.
Müslüman Kardeşler'in ana finansörü Katar bile paradoksal olarak kendi içinde bu örgütün siyasal varlık kazanmasına izin vermiyor.
BAE, Mısır ve Ürdün'ün belirgin tutumuna karşın Körfez blokunun tavrını belirleme gücüne sahip olan Suudi Arabistan hala temkinli bir siyaset izliyor.
Suudi Arabistan İstihbarat Şefi Hamid Humeydan 7 Mayıs'ta Şam'ı ziyaret edip Esad'ın yanı sıra Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Ali Memlük ile bir araya gelmişti. Suriye Turizm Bakanı Rami Martini de 25 Mayıs'ta BM Dünya Turizm Örgütü'nün Riyad'daki toplantısına katılmıştı.
Riyad'ın tutumunda değişiklik emaresi sayılabilecek son gelişme 9 Kasım'da Kahire'de başlayan Arap İstihbarat Forumu'nda Suudi Arabistan Şefi Hemeydan ile Suriye İstihbarat Şefi Hüssam Luko'yu yan yana gösteren fotoğrafın basına servis edilmesiydi.
Suudi yönetimi Şam'la yeni başlangıca karar vermeden önce İran'la Bağdat'ta yürüttüğü görüşmelerin seyrini ve bu diyaloğun Yemen başta olmak üzere Tahran'la bilek güreşinin yaşandığı bölgelere yansımalarını bekliyor.
Yeni Arap dalgasında sörf şansını değerlendiren Suriye yönetimi ise Türkiye'nin üç harekâtla sürdürdüğü askeri varlığını ve himaye edilen İslamcı güçleri 'temel bir sorun' olarak işaretlerken Arapların normalleşme teklifine karşın İran'dan uzaklaşılması talebini tartışmaya yanaşmıyor.
Şam'daki yaygın değerlendirme şu yönde:
İran'ın Lübnan, Filistin ve İsrail bağlantılı özel gündemi ve bulunduğu yerleri Şiileştirme etkisi Suriye'nin iç ve dış dengelerindeki hassasiyetleri zorlayabilir. Bu bakımdan Tahran'la ilişkiler Rusya ve Arap dünyası ile dengelenmelidir fakat zor zamanlarda Araplar yönetime karşı isyanı desteklerken İran'ın müttefikliğini gösterdiği unutulmamalı.
Şam'ın duruşunu bilen Arapların da İran'ı doğrudan önkoşul olarak öne sürmek yerine Suriye ile normalleşmenin doğal sonucu olarak bu hedefe ulaşılabileceği öngörüsüne yatıyor.
İran da bir eksen değişmesi olmadığı sürece Arap Birliği içinde kendi sesini duyurabileceği bir kanalın açılmasını memnuniyetle karşılayabilir.
İran'da reformcular BAE'nin adımlarını Suriye'yi aşamalı olarak İran'dan uzaklaştırma hedefi güttüğünü vurgulasa da iktidardaki muhafazakârlar aksini düşünüyor.
Sözgelimi dini lider Ali Hamaney'in kontrolündeki Kayhan gazetesi, Emirlikler'in Şam'la ilişkileri normalleştirmesini "direniş ekseninin tehlikeli projelerin üstesinden gelmesi" olarak yorumluyor. İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan da 11 Kasım'da BAE Dışişleri Bakanı Abdullah ile ikili ilişkileri görüşüp Şam ziyaretinin bölgedeki tansiyonu düşürecek olumlu bir adım olarak niteledi.
Son Dakika › Dünya › BAE Dışişleri Bakanı'nın Şam ziyareti Suriye için neden önemli? - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?