Kabil, yeni hayatının şekillenmesini bekleyen bir şehir. Birçok şey, yeni Taliban yönetimindeki liderlerin arzularına, geçici heveslerine bağlı. Ama şu an ülkenin yaşadığı krizlerin en kötüsü açlık tehlikesi.
Şehrin çoğunluğunu oluşturan yoksul kesim, aç kalmamak için birkaç dolara denk gelen birkaç yüz Afgani biriktirme derdinde.
Yüklü miktarda dış yardım alan ülkede milyonlarca kişi yoksulluk çekiyor. Önceki iktidardan arta kalan yaklaşık 9 milyar dolarlık para, Amerikalılar tarafından Taliban'ın eline geçmemesi için merkez bankası rezervlerinde dondurulmuş durumda.
Yüzlerce inşaat işçisi, sabaha karşı ellerine aletlerini alıp gittikleri Kabil'in açık hava pazarında o günün yevmiyesini kazanabilmek için iş bekliyor.
Şehirdeki büyük inşaatlar durdu. Bankalar kapalı. Dışarıdan gelen paranın musluğu kapatıldı. Geriye kalan ise yalnızca birkaç damla.
Pazarda bekleyenlerden yalnızca birkaçı iş alabiliyor. Geri kalanı öfkeli. Bekleyenler arasından Hayat Han adlı işçi ülkenin servetinin son 20 yılda yolsuzluk yapan elitler tarafından çalındığını söylüyor öfkeyle:
"Varlıklı olanlar yalnızca kendilerini düşünüyor, yoksulları değil. Bir ekmek bile alamıyorum. İnanın bana, bir dolar bile bulamıyorum. Zenginler ise Batı'nın gönderdiği yardım paralarını ceplerine indiriyorlar.
"Hiç kimse yoksulları umursamıyor. Dışarıdan yardım geldiğinde iktidardakiler paraları yakınlarına veriyor, yoksullara değil."
Bir ofiste işi olduğu için şanslı sayılan Muhammed Enver, inşaat işçileriyle yaptığım röportajları dinlemek için önce yanımda durdu, sonra o da lafa girdi. İngilizce olarak Amerikalıları hırsızlık yapmakla suçladı:
"Allah'ın rızası için Amerika'ya Afgan hükümetinden aldıkları paraları geri vermeleri çağrısında bulunuyoruz. Bu para Afganistan'ın yeniden inşası için kullanılmalı."
Tam o sırada gür, siyah sakallı bir Taliban yetkilisi müdahale etti. Bize, tehlikeli olduğu için bölgeyi terk etmemizi söyledi.
Herhangi bir tehdit hissetmemiştim ama tartışmanın yeri ve zamanı değildi. Yetkilinin yanında Amerikan ordusunun kullandığı tarz güneş gözlüğü takan ve elinde ABD yapımı saldırı tüfeği taşıyan bir Taliban koruması vardı.
Taliban'ın savaşçıları, İslami Emirlik olarak adını değiştirdikleri cumhuriyetin başkentinde oldukça sık görünüyor. Havaalanında Amerikan üniformaları giyiyorlardı.
Şehir içinde ise genelde şalvar ve siyah sarık gibi geleneksel kıyafetleri kullanıyorlar. Hepsinin elinde saldırı tüfekleri var.
Geçen hafta Kabil'de en çok duyduğum sıkıntı gıda fiyatlarındaki artış ve ebeveynlerin çocuklarını besleyecek yiyecek bulamamalarıydı. Gıda fiyatları yükseliyor. Milyonlarca kişi ailelerine yiyecek yemek götürmekte zorlanıyor.
Dünya Gıda Programı'na (WFP) göre Afganların yaklaşık %93'ü yeterli gıdaya sahip değil. Taliban geçen ay kontrolü ele geçirmeden önce bu oran %80'di.
Şehrin genelinde ufak pazarlar oluşmuş. Eski Afganistan'dan toplayabildikleri ufak tefek değerli eşyalarını satıp, nakit paraya, çoğunlukla da gıdaya dönüştürmeye çalışıyorlar.
İnsanların evlerinden eşyalarını taşıyan el arabaları gördüm. Değerli halılar, televizyonlar, çanak çömlek, çatal, bıçak taşıyorlardı. Bir kişi yapay bitki satıyordu. Satanlar çok, alanlar azdı. Çoğunluğun nakit parası yok. İkinci el pazarlarında çaresizlik hakimdi.
Kişisel özgürlüklere, kız çocukların eğitimine, kadınların çalışma haklarına yönelik tehditler dünya çapında kınandı. Ama yatağa aç gidilecek olması, başlı başına bir felaket.
Afganlara yardım etmek isteyen ama Taliban'ı reddeden ülkeler büyük bir çıkmazla karşı karşıya. İnsanların çalışabilmeleri, para kazanabilmeleri, yaşayabilmeleri ve yiyecek yemekleri olabilmesi için Taliban'ın Afganistan'da tutarlı bir devlet inşa etmesi gerekiyor.
Ama Taliban'la savaşan ABD, İngiltere ve diğer ülkeler eski düşmanlarının 'başarılı' görünmelerine neden olacak hiçbir şeyi hazmedemez.
Alternatifi daha kötü olabilir; insanlar için daha fazla sefalet, daha fazla mülteci, daha fazla yetersiz beslenen çocuklar, Afganistan'ın yeniden bir 'başarısız devlet' olması ve cihatçı militanlar için bir fırsat alanı.
40 yıllık savaşın yarattığı yaranın izlerini hem şehrin çok dışında, uzağında yaşayanlar hem de burada yaşayan aileler taşıyor. Savaş, hepsinin hikayesini noktalıyor.
Bir aile yaşananlardan bıkıp Pakistan'a gitmeye karar vermiş. Daireleri neredeyse bomboş. Pakistan'a gidebilmek için sahip olduklarını ikinci el pazarlarında satmışlar.
İsmini vermeyeceğim anne, ailenin eve ekmek getiren tek üyesiymiş. Öğrencilere elektrik mühendisliği dersleri veriyormuş. Eğitim görevlilerinin hepsi erkek, Taliban da artık onun çalışmasına izin vermemiş, en genç kızlarının eğitimi de durmuş.
Soğukkanlı ve kararlıydı ama evini terk etme kararı almak zor oldu mu diye sorduğumda sesi değişti, hıçkırıklara boğuldu.
"Çok üzgünüm. Gitme kararı aldığımdan günden beri kalbim yanıyor. Nasıl yaparım, ne yaparım?
"Kalırsak çalışmamıza veya eğitim görmemize izin vereceklerini sanmıyorum. Ailemi nasıl geçindiririm? Ben açlığa tahammül ederim. Ama çocuklarımın aç kalmasına katlanamam."
Yolsuzluk sarmalındaki bir devlette kurdukları kırılgan hayaller, yabancı destekçilerin gitmesiyle tamamen yok oldu.
Afganistan'ın yeni krizi artık hayatın temel ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili: Gıda, güvenlik ve umut. Ülkeden ayrıldıklarında da, çaresizlik ve öfke.
Son Dakika › Dünya › Afganistan'ı Taliban yönetiminde bekleyen en büyük krizlerden biri açlık: 'Kimse yoksulları umursamıyor, eve ekmek götüremiyoruz' - Son Dakika
Masaüstü bildirimlerimize izin vererek en son haberleri, analizleri ve derinlemesine içerikleri hemen öğrenin.
Sizin düşünceleriniz neler ?